Her devlet kendini içeride ve dışarıda korumak için güvenlik kuvvetlerine, istihbarat gücüne gereksinim duyar. Bu güçlerin çalışmasını yasa ve yönetmeliklerle belirler, destekler.

Konu devlet olunca vatandaş devletin yanındadır. Devletin yönetimdeki kişi veya gruplar bazen devlet gücünü sadece partileri içinde etkin olabilmek için kullanırlar. Bir kısmı da bu gücü devletin başında kalmak için kullanır. Tarih bunun örnekleri ile dolu.

Geçen yüzyıldaki savaşların temel nedenlerinin biri kişisel hırslardır. Demokratik rejimlerin egemen olduğu ülkelerde ise sermaye, siyasette etkin durumda olmasını istediği kişiler için seçim yapmaya ve destek vermeye başladı. Konu para olunca, bir süre sonra siyasetçi de ulusal ve uluslararası uyum becerisi bir yana bırakıldı, sermayeye sahip çıkmak için her şeyi yapacak kriter ön plana çıktı. Yani gerekirse kendi halkına sırtını dönebilen, askerini cepheye sürüp kırdırabilen lider seçimleri

yaygınlaştı.
Demokrasi ile yönetilen sistemlerde sermayenin arkasında olduğu kişinin halkın önüne konan sandıkta yenilmemesi için seçilen yol çok sadedir; karşı partileri etkisizleştirmek.

Karşı partileri etkisizleştirmenin birkaç yolu vardır. Bunlardan birisi partilerin içerisindeki kavgaları körükleyip partinin kitle çalışmasını yavaşlatmak ve halkın güvenini yitirmesini sağlamak. Bir diğeri karşı partinin güçlü yöneticisini partisine katmak. Üçüncüsü eğer yargı kendi kontrolündeyse, yasalar da elveriyorsa, hukuki veya hukuk dışı yöntemlerle rakip partilerin yöneticileri hakkında dava açmak ve mümkünse onları hapse atmak.

Bazı ülkelerde bu yöntemler halkın tepkisi nedeniyle işe yaramayabilir ancak “baskı rejimlerinde” sonuç alınabilir. Yasalara aykırı uygulamalara karşı gösterilen tepkiler yargıda kabul görmezse ne olur?

İmzasız ihbarlarla gözaltılar yapılır, tutuklamaya dönüşür. Dava dosyasının hazırlanması 3 sene, 5 sene sürer. Bu arada rakiplerin özgürlüğü kısıtlanmış olur. Bazı davalarda imzalı tanıklar, zaman içinde imzalarını geri çekerler. Bazı tetikçiler serbest kalır, cinayete kurban giden muhalifler öldüğü ile kalır.
İktidar savaşının ahlaki olmayan, insani değerler taşımayan yanları bunlar.

Çevreyi korumak isteyenler darbe girişimi ile yargılanabilir. Çevreyi yıkanlar, siyanürlü toprak yığınlarıyla çevreyi katleden, çalışanları öldürenler huzurla başka işler de alabilir.

Yasaların “yandaşlar” yararına kullanılması diye bir şey var tabii.
Bu konudaki bir başka iktidar girişimi bu aralarda iktidar partisinin hazırlık yaptığı “etki ajanlığı” yasa çalışması. İktidarın yasayı getirme nedeni “yeni tip ajanlarla” mücadele.

İnandırıcı mı? Tabii ki değil. Yasanın amacı iktidara karşı partilerin yanında iktidarı desteklemeyen herkesi susturmak. Güçleri ne kadar yeter derseniz, mizah gücü olan Türk insanın mizahı onları yıkar geçer.

Bir not: Mehmet Şimşek tasarruf tedbirlerini açıkladı. Bunlara iktidar yandaşlarının uyacağını elbette düşünmüyoruz. Muhalefet halka hizmette tasarruf tedbirlerine uymak zorunda mı?

Seferihisar Belediyesi birkaç yıldır yaptığı “Tohum Takas Şenliğini” tasarruf tedbirleri nedeniyle iptal etti. Şarkıcı türkücü yerine İzmir Büyükşehir Belediye bandosu da getirilebilir.  Bu şenlikte üretici çiftçiler ürünlerini getirip sergiliyorlar. İzmir Büyükşehir Belediyesi kamyonlarla fide dağıtıyor. Atalık Tohum Takas gurupları halka ücretsiz tohum dağıtıyor, bilgi veriyor. Üreticinin gücü ön plana çıkıyor. Seferihisar Belediye Başkanına açık çağrımdır:
Halka hizmette tasarruf yapılır mı?