İstanbul’a ilk köprü 1973 yılında yapıldı. İkincisi de 1988 yılında. O zaman bu köprülerin gerekçesi iki kıta arasındaki geçişi kolaylaştırmak ve trafiği rahatlatmaktı. Peki ne oldu? İlk köprü açıldıktan sonra boğazdan geçen insan sayısı %4 artarken araç sayısı %200 arttı. İkinci köprü açıldıktan sonra ise boğazı geçen insan sayısı %170 artarken araç sayısı ise %1180 arttı. Öte yandan iki yaka arasındaki yolcuların % 63'ünü taşıyan toplu taşım araçlarının köprü trafiğindeki payı % 10. Yolcuların yüzde 37'sini taşıyan özel araçların köprü trafiğindeki payı yüzde 90.
Sorun çözülecek diye beklerken trafik daha da içinden çıkılamaz hal aldı. Bunun sebebi köprülerin (ki aslında onlar yoldur) insan değil araç taşıyor olması ve yeni yapılan her yolun bir trafik kışkırtması yaratıp daha çok aracın trafiğe çıkmasına sebep olmasıydı.
Peki İstanbul’da iki yaka arasındaki ulaşımı rahatlatmanın tek yolu yol yapmak mıydı? Bu sorunun cevabını ise yaklaşık 6 sene önce açılan raylı sistem geçişini iki kıta arasında mümkün kılan Marmaray ile aldık. 5.yılını dolduran Marmaray 5 yılda iki yaka arasında 300 milyona yakın yolcu taşıdı ve bu her yıl artıyor. 2018 yılında taşınan yolcu sayısı 2017 yılına göre 3.5 milyon daha fazla. Bir köprünün yatırım bedeli 8,5 milyar iken Marmaray bunun yarım milyon azı yani 8 milyar TL.
Ulaşımın, metal kutuların bir yerden bir yere hareketi değil insanların hareketi olduğu prensibini içselleştirmiş ülkeler ve yönetimler artık yol yatırımı yapmıyor. Aksine yol diyeti yapıyor. Çünkü yol yaptığınız zaman otomobil sahibi olduğu halde toplu ulaşımı seçen, fakat toplu ulaşımın da konforundan bir miktar rahatsız olan kişilere diyorsunuz ki; “Bırak vapuru metroyu falan, bak yol yapıyorum yeni, bin aracına rahatça gel işine, hem trafik rahatlayacak”
Bu durum “Trafik Kışkırtması” olarak tanımlanıyor. Yol yaptığınız zaman trafiği rahatlatmıyorsunuz aksine yapılan yatırım bir süre sonra hiç haline geliyor ve trafik eski akış seyrine geri dönüyor.
Ayrıca ulaşım ile ilgili yapılan birçok araştırmada şerit genişliği, şerit sayısı arttıkça sürücülerin hız yapma eğiliminin arttığı ve bu yollarda daha çok hız ihlali ve kaza yapıldığı ortaya konulmuş durumda.
Avrupa devletlerinde devasa yayalaştırma planları, zeroemission alanları (yani fosil yakıtlı araç girişi tamamen yasak olan), greenline projeleri (bisikletlilerin 20km süratle gittikleri takdirde hiç araç trafiği ile kesintiye uğramadığı) bir bir hayata geçirilirken geçtiğimiz günlerde İzmir’de önümüze bir haber düştü.
ALTINYOL’A ALTIN DOKUNUŞ!
Haberin içeriğini okuduğumuzda gördük ki İzmir Büyükşehir Belediyesi Altınyol’un sahil tarafında 3 şerit olan kısmını 4 şeride çıkarıyormuş. Böylece trafik rahatlayacakmış.
Peki soralım o zaman. Bu dokunuş geçtiğimiz sene tamamlanan İzmir Ana Ulaşım Planı’nda var mı? Yok ise bu plansız bir icraat değil midir?
Henüz yeni tamamlanan, İzmirDeniz kapsamında yapılan Bayraklı sahil düzenlemesi bu durumdan etkilenmeyecek midir? Yeni düzenleme sonrası yapılmış bir işin tahrip edilerek yeniden düzeltilmesi ek bir maliyet değil midir?
Birçok noktada yola yakın seyreden bisiklet yolu bu çalışmadan etkilenip yeniden konumlandırılacak. Zaten bir yıl süren Bayraklı sahil düzenlemesi sırasında Altınyol’dan sürmek zorunda kalan bisikletliler için bir servis yolu olacak mı? Yoksa yine 82km hız sınırı olan yoldan mı sürmek zorunda kalacaklar?
Bu adım yaya alanından alıp otomobillere vermek değil midir? İzmir’de yaya alanlarını arttıracağı vaadini vermiş bir yönetim mevcut yaya alanını neden otomobillere tahsis etmektedir.
Oysa bu yola bir şerit daha eklemek yerine vapur seferlerine ilave yapmak bir çözüm olamaz mıydı? Keşke bu yolu yapmak için sarf edilen enerji ve bütçe (ki çok daha azdır) Alsancak Gar ve Melez Deltası arasında yıllardır iki ucu güvenli şekilde bağlanamayan bisiklet yolu için harcansaydı.
Altınyol’a eklenecek bir şerit sonrası, yapılan harcama ve yapım aşamasında çekilecek sıkıntılar ertesinde olacak şey bugünden bellidir. Bunu da en güzel Fransız karikatürist André-PhilippeCôté çizgiye dökmüştür.Türkçe’ye çevirdiğim bu karikatürdeki sahne için, “yol bittikten sonra Bayraklı’da yaşanacak sahne” demek pek de kehanet sayılmıyor.