13 Eylül gününün ikindisiydi ilk ateş gözüktüğünde. O zamanlar Basmane’de bir anaokulu olan Amerikan kolejinin müdüresi Minnie Mills pencereden sahil tarafına bakmış ve Ermeni mahallesinden dumanların yükselmeye başladığını görmüştü. Aslında hep bu mevsimde, yaz sonunda İzmir yaz güneşinin ışınlarıyla kurumuşken yangın çıkardı şehirde. Zaten şehir dar sokakları, güneşten korunmak için açılan kumaşları, örtüler, tenteler derken yanmak için yapılmış bir şehir gibiydi. Ama 1922’deki yangın başkaydı.
13 Eylül’de başlayan ve 22 Eylül’e kadar 9 gün süren yangın, beş dilin aynı anda konuşulduğu, ezan sesleri ile çan seslerinin birbirine karışabildiği, herkesin birbiriyle kavgalı ve herkesin birbiriyle düşman olduğu bu belki de tarihin ufak ve en ilginç şehrini tarihe karıştıracaktı. Yangın şimdinin fuar lunaparkının olduğu yerde, Ermeni mahallesinde başlamıştı. Bir ucu şimdiki Konak Pier’in orada, diğer ucu şimdinin subay evine kadar olan tüm sahil şeridi, Alsancak garına giden tren raylarından sahil arasındaki tüm mahalleler yanmıştı. Artık Frenk Caddesi, Fasula Meydanı, Boyacı Deresinin kadim ağaçları, Aya Fotini ile birlikte onlarca kilise, okul hastane yok oldu. Yangının faturası İzmir’e o kadar ağır olmuştu ki, genç cumhuriyet neredeyse 30 yıl molozları kaldırmakta, yeni bir şehir inşa etmekte zorlandı.
Neredeyse yüz senedir İzmir yangınını kimin başlattığı, yangın hakkında en merak edilen detay olmuş. Herkes bu konuda hakkında yazılar, makaleler, kitaplar yazmış. Oysa yangını kimin başlattığını söylemek günümüz şartlarında zor. Bir fikri savunan herkes maddi kaynaklardan ziyade insanların ifadesine başvuruyor. Birisi Türklerin başlattığını söylüyor, öbürki Ermenilerin ve diğeri de Yunanın başlattığını söylüyor. Ben bugün buradan söyleyebilirim ki, şu veya bu yaktı demek tamamen belli saiklerle söylenen şeydir. İzmir’i bir zümre yakmamış veya her zümre birlikte yakmıştır. Bu konuda tartışmak bir kör döğüşü. Ama illa tartışmak gerekirse 12 senedir İzmir’e hizmet veren ve İzmir yangınları konusunda uzmanlaşmış Macar asıllı Paul Greskoviç’in yangının söndürülmesi amirinden gerekli izinleri alamadığı bu izinleri vermesi gerekenin de Sakallı Nurettin Paşa olduğunu söyleyebiliriz. Yani yangını kimin başlattığını değil ama kimin söndürmediği aşikar.
Kaldı ki yangını velev ki ben çıkardım, 1950’lere kadar molozlarını kaldırmayan, kaldırmak için bir bütçe ayırmayan bizim hükümetimizdi. Yangından kurtulan güzeller güzeli İtalyan kolejini yıktırtan, Fasula meydanına o sıradan rektörlük binasını yaptırtan, Kordon’a on katlı apartmanlar yapan, denizin havasını bir set gibi engelleyen yine bizdik. Yanan arsada kurulan ormanı, Cumhuriyet Meydanının arkasındaki koruluğu Efes oteline veren, şehrin en güzel yerini ortalama İzmirlinin giremeyeceği bir otele çeviren, denizi yüzülmez kılan, İzmir kalabalıklaşırken tüm kanalizasyonu körfeze veren ve bunun sorun olmayacağını düşünen bizdik. İzmir’i beslemesi gereken Bayraklı bostanlarına fabrikalar kurduran, Sananın körfezi kirletmesine mani olmayan yine bizdik. Bu fabrikalara ucuz iş gücü olsun diye insanların doğudan şehre gelmesini sağlayan, onlara kalacak yerler vermeyen, gecekondular yapmalarına izin veren, bu gecekonduları oy nedeniyle imarlaştıran yine bizdik. Yani velev ki ben çıkardım yangını, siz söndürdünüz mü?