Günlük yaşayanların siyasetle ilgisi olmaz. Siyaseti günlük yapanların da geleceği ön görmesi zor.
Önemli olan günlük geçim derdi içinde olanların sorununun çözülebileceğinin bu kesime anlatılması. Ancak, iktidar erkinin para, iade ve mal dağıtımı olanağı ile kitleleri suskunluğa ittiklerini dikkate almalıyız. İktidar varken, muhalefetin sesi kolay kolay duyulmaz. Seçimleri fırsat bilen muhalefetin sandık seçeneğini iyi değerlendirmesi gerekir. Seçime giderken oluşturulan propagandalar, iktidarın evrensel hukuk kurallarının dışına çıkması ile yeni propagandalara gereksinim gösterir ki seçim öncesindeki süre bu propagandanın geliştirilmesine yeterli olmayabilir.
2009 yılında kaleme aldığım bir yazımdan küçük bir iki paragrafı aktaracağım: AKP iktidarı daha önce kendisinden olmayan tüm insanlardan “rövanş” alıyor. Bu rövanşı alkışlayanlar arasında ABD ve AB ülkeleri de var. ABD ve AB ülkeleri kendilerine karşı çıkan herkese AKP eliyle eziyet uyguluyor. İnsan haklarından, basının özgürlüğünden söz eden Batılı ülkeler sabaha karşı evlerinden alınan gazeteciler için ağzını bile açmıyor.
….
Daha önce solcuları ihtilal konseyleri, hükümetleri topluyordu; şimdi “ezilen insanların özgürlüğü” adına iktidar şarkısı söyleyen AKP topluyor.
Amerika’nın solcu düşmanlığını anlamak mümkün, ama Avrupa Birliği ülkelerinin solcu düşmanlığına alkış tutmasını, sessiz kalmasını açıklamak kolay değil.
Fethullahçı örgütlenme ile devletin birçok noktasında yer alan kadrolar sosyal demokrat, ilerici, aydın kişilere etmediğini bırakmıyor. Devletin bazı vali ve kaymakamları AKP’nin seçim bürosu, il veya ilçe teşkilatı gibi çalışıyor; devletin olanaklarını “kendi seçtikleri yoksula” AKP etiketi ile dağıtıyor. Bu durum ne kadar sürer derseniz; ezilen insanlar iktidarı demokratik yönden ele alana kadar, derim.
Ö dönemde başbakan olan Erdoğan Adana’da TOKİ evlerinin anahtar tesliminde konuşmuş ve şu soruyu sormuş: 80 yılda ne yaptınız?
Bu sorunun çağrıştırdığı yazımı şöyle bitirmişim: “80 yılda yapılan yolları, fabrikaları, barajları, limanları Erdoğan’ın algılamasını beklemiyorum; fakat 80 yılda Türkiye, düşüncesi özgür, yargılaması özgür, kültürü özgür insanların yetişmesine olanak sağladı. AKP ve Fethullahçılar gibi “gözü kapalı köle” yetiştirme peşinde koşmadı.
Özgürlük isteyenler AKP’nin zulmüne karşı direndikçe, AKP’nin kölelerinin bir kısmının da gözü mutlaka açılacaktır.” (Yakın Plan Gazetesi, 9 Mart 2009, 80 Yılda ne mi yaptık?)
2009’dan bu yana ne değişti acaba? Maşalar değişti, maşayı tutan eller değişmedi. ABD, AB bugün de iktidarın arkasında. O dönemde Türkiye’deki 3 bin yıllık süreçten süzülüp gelen adetler, gelenekler, devlet yönetim sistemi ve yönetim anlayışı “Fethullahçı” adı altındaki yabancı “örgütlerle” yıkıldı. Temmuz 2015’te bu dosya rafa kaldırıldı.
Türkiye Cumhuriyetinin varoluş köklerini kesenler bu kez yeni yönetimde görev aldılar, eski çalışanlarını da yanlarına aldılar. Teröristin gizli tanık olduğu, genel kurmay başkanının bu tanığın ifadeleriyle terörist olarak yargılandığı dönemler yaşandı. Kendisi ajan olup da yurtsever subayları, öğretim üyelerini ajan diye fişleyerek, sanal ihbar mektuplarıyla suçlayıp hapse attırdıklarını gördük.
Türkiye’de bazı davalarda iktidara şirin gözükmek için, sanıklara önce birkaç yıl hapis cezası isterler. Uzun süren dava sonucunda bir bakarsınız ki sanıklar tahliye olmuş. Bu daha çok solcu öğrencilere, iktidarı eleştiren öğretim üyelerine, doktorlara uygulanan bir yöntemdi.
2009’larda sözünü ettiğim konu ise, kurgularla insanların sindirilmesi, tutuklanması ve hapishane hücrelerinde süründürülmeye çalışılmasıdır.
2009’dan 2022’ye ne değişti? O dönemde de var olan özgürlük tutkusu ve kararlılığı gelişti.
Geleceğimize umut veren de bu özgürlük ve adalet tutkusunun varlığıdır.