İki arkadaşım var… Çok çok uzun yılardır tanıdığım.

Biri mesleki olarak diğeri yaşam tarzıyla pek sevilmezler.

Bana onlarla ilgili ayrı ayrı yıllardır çok soruldu…

Neden onu savunuyorsun?

Bir tek nedeni vardı.

İkisinin de kimsenin bilmediği çocukluk travmalarını biliyordum.

Ama öyle böyle ağır travmalar değil.

Sonra bende hep bu refleks sürdü.

Eğer ben birinin çocukken ona yaşatılan ağır yükleri bilirsem o insanın bende kredisi sonsuzdur.

Suçlamaya dilim varmaz.

Gözümün önüne hep o insanın küçük çocuk hali gelir.

***

Zerrin Özer’e erke koşulsuz şartsız tapma halinden ötürü çok tavırlıydım.

Malum şahsa yani…

Hatta geçenlerde kendisi yine hastanelik olduğunda bunu haber yapan bir sitenin post’unun altına ‘herkes hak ettiğini yaşıyor’ yazmıştım.

Zerrin sevenler bana bunun hesabını sordu, yanıt vermedim.

Fakat şöyle bir şey oldu.

Zerrin’in beraber büyüdüğü, beraber okuduğu en samimi kız arkadaşıyla tanıştım.

Aralarında iki yaş varmış.

Hikâyeyi anlatan iki yaş küçükmüş Zerrin’den.

Dedi ki: “Ben 12, o 14 yaşındaydı. Ama o zaman da kadar heybetleydi ki. Anadolu yakasında kulüpler açılmaya başlamıştı. Şimdiki gibi değil. Kaliteli, insanların gerçekten caz müzik dinlemeye gittiği kulüpler.  Zerrin o kulüplere gittiğini söylediğinde bir gündüz matinesine ben de peşinden gittim.

Bana giremezsin küçüksün dediklerinde,  ‘içeride arkadaşım var o da küçük niye onu aldınız’ diye efelendim.

Korktular beni içeri aldılar ve ben Zerrin’i içeriden çıkardım.

Sonra o çocuk aklımla bir hata yaptım, gidip bunu annesine söyledim. Niyetim onu korumaktı. Ben de çocuktum.

Sonra Zerrin günlerce okula gelemedi.

Çünkü o kadar dayak yemişti ki!

Üç evladım üç torumu var, hala bu vicdan azabını çekerim. Çok dayak yemişti Zerrin.

Bana da küstü.

Yıllar sonra menenjit geçirdiğini duydum. Beni istemiş hastaneye.

Gittim.

İlaçlı sulardan geçirdiler beni, maskeler falan… Durumu o kadar kritikti.

Barıştık.

Ama bunca yıldır hala içimde yaradır. Zerrin zaten çok dayak yerdi evde. Birine de ben sebep olmuştum.”

**

Sonra ekledi bunları anlatan arkadaşı… Seni anlıyorum. Ama Zerrin o kadar ağır bir hayat geçirdi ki artık ona kızılmaz. Sen de kızma.

O iki arkadaşım geldi gözümün önüne. Çocukluklarında yaşadıkları cehennem hayatları.

Sonra kızdım kendime. Bütün bunları bilip bir insanı hala tek yanlışıyla nasıl yargılarsın diye.

Sezen’e de kızmıştık ya öyle…

Dur onu da anlatayım.

Sezen Aksu’nun en yakınında olduğu dostu benim de dostum.

Konu açıldı, hani Sezen bizi ‘evet’ demediğimiz için iki dünyada eli kanlı ilan etmişti ya…

Dedim ki o ortak dostumuza, “Çok kırgınım ona neden bunu yaptı?”

O dostumuz da bana şunu söyledi: “Aynı cümleyle ben de ona sorduğumda bana dedi ki ‘O sırada onu biliyordum, onu söyledim’. Ben onu anladım, sen de anla Öncel bir tane Sezenimiz var, Onu üzmeyelim artık.”

İkna oldum. Anladım da…

Ve sonuç olarak bütün önyargıların canı cehenneme…

Sevmeyi, anlamayı. Hoş görmeyi seçelim.

Dünyanın en kolay işi kalp kırmak…

Ama yükü de bir o kadar ağır.

Hele de kendi kocaman ama kalbi küçük bir çocuk varsa…

Anlamak lazım.