Geçtiğimiz hafta sosyal medyada Slajov Zizek’in* 2017 yılında kaleme aldığı bir makalesi yeniden dolaşıma girdi. Makalenin başlığı ise "Geri dönüşüm, organik gıda, bisiklet… Dünya böyle kurtarılmaz." Zizek yazısında özetle dünyanın yıkımındaki suçu bireylere atarak asıl nedenin atlandığını, kapitalist üretim ve tüketim biçimlerinin asıl sorun olduğunu ve mücadelenin bununla yapılması gerektiğini söylüyor. Bu sebeple kişilerin atıkları geri dönüştürmesi, gıda üretimi, tüketimi konusundaki farkındalığı ve bisiklete binmeyi tercih etmesi ile dünyanın kurtulmayacağını söylüyor.
Geri dönüşüm meselesinin nasıl bir rant kapısı haline gelip artık bir sektör olduğunu, Türkiye’nin en çok çöp ithal eden ülkeler arasında ilk üçte olduğunu ve ülkemizin neredeyse artık Batılı ülkelerin geri dönüşüm kutusu haline geldiğini basından takip ediyoruz. Öte yandan organik gıda meselesinin nasıl kapitalizmin bir pazarlama enstrümanı haline getirildiğini ve “organik” kelimesinin nasıl manipüle edildiğini de görüyoruz. Buraya kadar Zizek’e itirazım yok. Ancak bu suistimallerin yanına bisikleti de koymasının pek kabul edilebilir bir tarafı yok. Bunu söylemek için de oldukça çok nedenimiz var.
İtiraz etmek için ECF (European Cyclist Federation) yani Avrupa Bisiklet Federasyonu’nun 2018 yılında yazdığı “Benefits of Cycling” (Bisiklete Binmenin Faydaları) raporu bize oldukça yeterli dayanak sağlıyor. Rapor AB-28 diye tabir edilen Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında bisiklet kullanmanın toplumsal ve bireysel faydalarını bilimsel araştırmalar eşliğinde ele alıyor ve oldukça önemli bir kaynak. “Toplum ya da bireyler bisiklete binerse ne olur?” sorusunun cevaplarından bazı örnekler vererek devam edelim.
Rapor, bisiklete binmenin faydalarını 9 bölümde ele alıyor. Örneğin bisiklete binme, AB’de yılda 16 milyon tondan fazla CO2‘e karşılık gelen emisyon tasarrufu sağlıyor. Bu, Hırvatistan gibi tüm bir ülkenin toplam yıllık CO2 emisyonuna karşılık geliyor. Tasarrufun değeri; karbonun sosyal maliyetine bağlı olarak, 600 milyon ila 5,6 milyar euro. Bisiklet vasıtasıyla azaltılmış hava kirliliğinin değeri, 435 milyon eurodur. Hava kirliliği, yılda yaklaşık 400.000 erken ölüme sebep olan, Avrupa’daki en büyük sağlık riski.
Bisiklete binmenin sağlık anlamında karşılığı da çarpıcı. Bisiklete binmenin sağlık sorunlarını önleyici özelliği sayesinde Avrupa’da yapılan yıllık tasarruf miktarı (muayene masrafları, ilaç satışı vb durumlar hesaplandığında) 74 milyon euro. Bu rakam İspanya’nın yıllık sosyal güvence ve halk sağlığı harcamalarına ayırdığı bütçesinden fazla. Aynı zamanda bu 18.440 erken ölümün de önüne geçiyor. Sağlık açısında AB-28 ülkelerinin tamamı göz önüne alındığında tasarruf rakamı 21 milyar euroyu aşıyor.
Bisikletin çocuklar üzerindeki etkisi ise bambaşka. Okula bisikletle ya da yürüyerek giden çocukların, sınıfa vardıktan 4 saat sonra konsantrasyon seviyeleri, arabayla giden çocuklarınkine göre %8 daha yüksek. Yani okula bisikleti ile gelen çocuk, anne ya da babasının arabası ile gelen çocuğu başarı ve öğrenme açısından anında geride bırakıyor.
Aynı zamanda unutmayalım ki bisiklete binmek sosyal bir aktivitedir. İnsanları bir araya getirip komşuluk ilişkilerini bağlayarak, gelişmiş sosyal etkileşimler ve birbirleri arasındaki daha çok değişim için gerekli olan potansiyeli sağlar. Farklı geçmişlerden ve sosyal sınıflardan insanları birbirine bağlayabilir ki bu da toplumun birlik duygusunu ilerletir.
Daha birçok araştırma verisi var bu konuda, özetle en çarpıcı olanları iletmek istedim. Zizek’in bisikletten anladığı nedir ve neye benzer bilmiyorum ama bizim bisikletimizin özeti bu.
*Slavoj Zizek : 1949 doğumlu, Sloven Marksist sosyolog, filozof ve kültür eleştirmeni.