10 Ekim 2015 yılında Emek ve Demokrasi Güçleri'nin bir araya gelerek gerçekleştirdiği Barış Mitingi'ni hatırlatmak istedim bu hafta.
10 Ekim 2015 yılında Emek ve Demokrasi Güçleri'nin bir araya gelerek gerçekleştirdiği Barış Mitingi'ni hatırlatmak istedim bu hafta. Daha dün denecek kadar yakın bir tarihte barış için çıktıkları yolda yüz üç canımızı kaybettik. Kaybetmediklerimiz ise asla o günden bir önceki günki hayatlarına geri dönemediler. Kimisi yarım, kimisi yalnız kaldı bu hayatta. En iyi durumda olan yıllarca unutamadı, orada duydukları yanık et kokusunu, ambulansların gelmeyişini, flamalarla hastanelere taşıdıkları arkadaşlarını, dört bir taraftan gelen yardım çığlıklarını. Kendileri can derdindeyken üzerlerine atılan gaz bombaları bugün bile gözlerini yakıyor.
Birkaç gün önce meclis kürsülerinden kimsenin hayal dahi edemeyeceği tonda ve hayal edemeyeceği siyasi figürlerden barış çağrısı duyduk. Bu gelişmeler karşısında ne yazılır bilemedim ve geçmişte yaşananları kendi kelimelerimden oluşan cümleler ile değil gar katliamında kaybettiğimiz canların arkalarında bıraktıkları sevdiklerinin cümleleriyle(ya da son paylaşımlarıyla) aktarmak istedim. (yüz üç insanı sığdıracak kadar temiz sayfa kalmadı, o yüzden sadece bir kaçına yer vereceğim)
“Benim kızım barış olsun, kimse ölmesin diye oradaydı. Benim kızım Lazdı. Onun yanında Kürtler öldü, Çerkezler öldü, Türkler öldü, çocuklar ve barış isteyen insanlar öldü. Yeter, artık yeter diyoruz. Ses artık duyulsun. Sesi duyan duysun, duymayan cezasını bulsun” Bu cümleler 10 Ekim 2015 yılında Gar Katliamı olarak bilenen, Emek ve Demokrasi Güçleri'nin bir araya gelerek gerçekleştirdiği Barış Mitingi'nde kızını kaybeden bir babaya ait. (Ümit Kanlıoğlu)
Amasya’da görev yapan felsefe öğretmeni Hakan Dursun Akalın mitinge gitmeden önce sosyal medyada şu mesajı paylaşmış. “Gel demekle gelmiyor. Umut edip beklemek acizlere göre. Kaçıp saklanacak vakit değil. Sevgi emek ister ya. Emek ve huzur içinde emek. Ankara’daymış, barışı alıp gelmek gerek. Ben gidiyorum kalanlara selam olsun. Getirebilirsem barışı, kızıma sefa olsun…”
52 yaşındaki İdil Güneyi TCDD’de baş mühendis olarak görev yapıyordu. Hacettepe Üniversitesi mezunu fizik mühendisiydi. Bursalı ve bir çocuk annesi olan Güneyi’nin facebook sayfasındaki son paylaşımında, “Gözyaşlarımızın rengi aynıdır… 10 Ekim’de Ankara’dayız” ifadeleri yer alıyordu.
23 yaşındaki Leyla Çiçek. Çiçek’in ablası Ayten Çiçek, “Vahşeti kınıyoruz. Kardeşimle gurur duyuyorum. Kardeşim barış için gitmişti o mitinge” dedi. Aycan’ın diğer kız kardeşi ise, “Tek isteğimiz barıştı. Başka hiçbir şey değildi. Kardeşim barış uğruna öldü”
Veysel Atılgan 9 yaşındaydı. Veysel Atılgan’ın Öğretmeni Sabahat Yıldırım, öğrencisinin ardından bu cümleleri yazdı:
“Sevgili öğrencim Muhammed Veysel Atılgan, küçücük bedeninde taşıdığın kocaman yüreğinle barış dediğin için babanla el ele katillerin hedefi oldun. Başkentin göbeğinde faşist saldırıya maruz kaldın. Arkadaşlarınla daha dün mendil kapmaca oynarkenki coşkun gözlerimin önünden gitmiyor. Şimdi söyle güzel gözlü, güzel yürekli çocuğum nasıl anlatırım ben bu dersi seni anmadan, nasıl veririm? Seni, barış sözünü kullanmadan anlatırsam eksik olur, barış dersem peki arkadaşların sormaz mı ‘barış ölüme eş mi öğretmenim?’ diye.
Nilgün Çevik 41 yaşındaydı ve üç çocuğu vardı. Nilgün Çevik’in ağabeyi Erdal Çevik, Milliyet’e verdiği demeçte “21 yaşındaki yeğenim üniversite okuyordu. 41 yaşındaki 3 çocuk annesi kız kardeşim kanseri yenmişti ama bombaya yenildi” dedi.
24 yaşındaki Orhan Işıktaş Selçuk Üniversitesi Lojistik Bölümü 3. sınıf öğrencisiydi. Işıktaş’ın annesi Müzeyyen Işıktaş cenazede, “Orhan, Ankara’ya barış için gitti. Barış için gidenleri öldürdüler. Herkesin başı sağolsun. Bir tek Erdoğan’ın başı sağ olmasın”
Özver Gökhan Arpaçay, 32 yaşında bir matematik öğretmeniydi. Cenazesi 12 Ekim’de annesinin “Ay Balam, Yandım Balam, Balam Laylay Balam Laylay (Uyu Yavrum Uyu), Balam Can Balam..” ağıtları ile memleketi olan Kars’ta sonsuzluğa uğurlandı.
23 yaşındaki Şebnem Yurtman Mersin Üniversitesi öğrencisiydi. Annesi Şafak Yurtman “Bir kızım gitti, binlerce kızım geldi” dedi ve kızına seslenerek, “Şebnem bak, arkadaşların senin yanına gelmiş. Bu Şebnem’in şalı, alın bu Şebnem’in kokusu. Şebnem hepimiz için barış istiyordu” diyerek ağıt yaktı.
34 yaşındaki Şirin Kılıçalp. Yazar ve gazeteci İlhan Taşcı’nın, saldırıda yaralananlara kan vermek için gittiği hastanede kuzeni Şirin Kılıçalp’in ölümünü nasıl öğrendiğini Cumhuriyet’e yazdı, Taşcı yazısının sonunda şunları söyledi: “Öğretmen, tiyatrocu, gül yüzlü Şirin’in fuları şimdi uçsuz bucaksız Anadolu’nun bağrında şehidi olduğu barış için dalgalanıyor.”
Bizler yüz yıllardır üzerimizde tepinen siyasetçilere rağmen barış çağrımızdan da barış için mücadele etmekten de vazgeçmedik. Şimdi birileri çıkmış meclis kürsülerinden yine üzerimizde tepinmek üzere bizim uğruna sevdiklerimizi feda ettiğimiz barış için hükümler veriyor. Bugün verdiği hükmün yarın arkasında durmayacak siyasetçilerin dile getirdiği barış için öldük biz. Biz öldük de onlar kılı dahi kıpırdamadan “patlamadan sonra oylarımız arttı” açıklamasını yaptılar. Biz öldükte bu açıklamayı yapanlara iki kelime kuramayanlar, utanmayanlar, üzülmeyenler, vicdan azabı dahi duymayanlar bugün “oyunu bozduk yeniden başlayalım” diyorlar. “Ölü senden değilse helvası tatlı gelir” derler. Kendileri çalıp kendileri oynayacak ölen yine biz olacağız elbette. Barış kelimesi üzerinde tepinenlerin “bahçeleri bahar görmesin” der ve minik bir dizeyle kapatmak isterim.
"hain tuzaklarda, kan uykularda
vurulduk ey halkım unutma bizi!
işkenceler için tahta çarmıha,
gerildik ey halkım unutma bizi!
zulüm sığmaz iken köye şehire,
bize mezar oldu, kan kızıl dere;
yavuklu yerine çıplak mavzere,
sarıldık ey halkım unutma bizi!”