Geçen yazımızda “Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi’nin arkasına ve önüne bakmak gerek. Urla kayyum harekâtı bu planın sadece bir parçası… Peki, CHP bunun neresinde?” dedik.
Kültür ve Turizm Bakanı çıktı konuştu. Gazetemizde de yer aldı; Kanal Çeşme diye ortaya atılan proje uydurma dedi. Ortaya bir harita koydu ki, ne harita! Ortada Çeşme, Alaçatı diye bir şey kalmıyor. O bölgeye 50 bin Arap yerleştirilecek derken, şimdi bunlara hizmet verecek insan sayısı da 100 bin olarak açıklandı. Varın orada yaşayacak, çoğunluğu Suudi olan Arap sayısını siz hesap edin.
Ne diyeyim; sağ iktidarlar İzmir’deki hiçbir yatırıma destek vermedi. Bu iktidar köklü İzmirlileri de tarihe gömecek projelere imza atma çabasında. Ortada yüz milyar doların üzerinde bir rant var, bu ranttan alınacak nemalanmayı hesap edin? Birileri para alacak ama İzmir’i kuzeyden Kemalpaşa’dan vuramayan sağ iktidarlar, güneyden Çeşme’den İzmir’i çökertme peşinde. Bakanın projesi de aynen böyle, “kanal yok işgal var”.
Bu konu daha çok konuşulacak, sivil inisiyatifler olayın farkına herhalde varacak.
Bu yazıda Urla konusunu iki açıdan ele alacağım. Bu bir komplo teorisi analizi ama, ne kadarı gerçek onu zaman gösterecek. 31 Mart 2019 Yerel Seçiminde 30 büyükşehir, 1355 il ve ilçe belediye başkanı seçildi. Ortalama 8 aday olsa 10 bin aday arasından seçim yapıldı. Genel Başkanın 10 bin kişiyi tanıma olanağı yok. Adaylar da Genel Merkezi etkilemek için birilerini araya sokmanın çabasındadır zaten. Genel Merkez ise kendine göre birilerini görevlendirir, onlar da birçok yöntemle çalışma yaparlar. Öyle veya böyle konu Merkez Yürütme Kuruluna, Parti Meclisine gelir. Aday adaylarından birisi aday durumuna gelir ve ilde veya ilçede belediye başkan adayı olur.
Cumhuriyet Halk Partisi’nde iç mücadelede adaylar adayların kurdudur, bilgi ve belge olarak birbirlerine söylemediklerini bırakmazlar. Şimdi Urla örneğinde olduğu gibi, görevden alınması olası bir adayın, Merkez Yürütme Kurulundan ve Parti Meclisinden çıkartılabilmesi için, parti yönetiminde oldukça güçlü birisinin onun arkasında olması, hatta “parti içi ittifak gücünün” de bulunması gerekir.
Konuya bir başka açıdan bakarsak, aday kendisini Genel Merkeze farklı tanıtmış ve bunu da çok iyi kamufle etmiş olabilir. Ancak tek başına bunu başarabilir mi o da bir başka soru.
İktidar partisinin ise zamanı geldiğinde bu adayı görevden alabilme bilgisine sahip olduğu, kanımca su götürmez bir gerçektir ve seçim kampanyası döneminde bu konu sürekli dile getirilmiştir. O zaman bir başka teori de, iktidar partisinin bu adayı bilinçli olarak CHP içinde yükseltmesidir.
Olur mu, demeyin. İktidar partisinin nerdeyse tamamı Amerika seyahatinde birisini ziyaret etmiş ve çektirdikleri toplu fotoğraflarla kendilerine “Türkiye’de ikbal ve imkan” aramışlarsa, bunun ardında bir neden, planlayıcı mutlaka vardır. Amerika’daki kişinin Amerikan İstihbarat Teşkilatlarınca dünya çapında övülmesi, öne çıkarılması boşuna değildir, bir kişinin, adayın herhangi bir parti içinde yükseltilmesi hiç de zor olmasa gerektir.
O zaman yapılacak iş şudur: Partinin İzmir İl Kongresi’nde delege tabanı ne kadar dikkatli davranmaya çalıştıysa, Büyük Kurultay’da da delegeler üzerlerine düşeni yapmak durumundadırlar. Partinin üst yönetiminde sosyal demokrat görünüp başka hizmetlerde bulunanlar mutlaka ayıklanmalıdır. CHP’nin yapısı, kongre delege yapısı daha önce bunu yaptı ve Güney Doğu’daki toprağın önemsizliğini saman altından tavsiye eden bir yöneticiyi genel başkanın listesinde olmasına rağmen 26. Olağan Kongre’de sandığın dibine gömdü. Parti örgütü bunu yine yapacak güçtedir. Dilerim partinin içindeki işbirlikçilere bir daha da görev ve yetki vermezler.
Urlalı önümüzdeki dört yılı, Urla’yı kurtarmak için mücadeleyle geçireceğe benziyor.