Gelecek seçimde alacağı oyun seçimi kazanmaya yetmeyeceğini gören siyasi iktidar, karşısındaki demokrasi bloğunu kırarak azalan oyuna rağmen gücünü korumaya çalışıyor. Herkesin bilip gördüğü gibi bunu yapmak için muhalefet bloğunun içindeki görüş ayrılıklarının keskin noktalarına, fay hatlarına dokunuyor.
Elbette iktidarlar iktidarlarını sürdürmek için çaba sarf eder. Karşısındaki muhalif gruplarla mücadele eder. Ancak bunu demokratik rekabet kurallarına uyarak yaparlar. Ülkenin yargı sistemini yok etme pahasına, yargıyı araç haline getirerek yapmazlar. Altı yıl önce başlayan ve önemli ölçüde biten bir soruşturmayı yeniden açtırarak, bir siyasi partiyi tümüyle suçlu ilan ederek yapmazlar. Tutuklanmış olmasının hak ihlali olduğu Anayasa Mahkemesi kararıyla tespit edilen bir belediye başkanını aynı suçtan yeniden gözaltına alarak da yapmazlar. Muhalefet bloğu çatlasın diye demokratik siyaset yapmaya çalışanları itip kakarak onları demokratik siyasetin dışına atmaya çalışmaz, ülkenin güvenliğini, insanları arasındaki birlik duygusunu yıkarak muhalefetle mücadele etmezler. Biz bunların hepsini son birkaç günde gördük.
Yargının yürütmenin etkisi altına alınmasının nelere yol açacağını bir kez daha gördük. Cumhuriyeti, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü korumakla görevli Cumhuriyet başsavcısının yürütmeyle kurduğu ilişki bu denli mesafesiz olunca yurttaşların başına neler gelebileceğini de yeniden anladık. Anlaşılan o ki hukukun kendi değerlerini bir kenara bırakarak siyasetin hizmetine girmesinin sonuçlarını her gün artarak yaşayacağız. Tarafsız ve bağımsız yargının olmadığı bir yerde nefes bile almanın mümkün olmayacağını görmeye devam edeceğiz. Ülkenin güvenliğinden sorumlu İçişleri Bakanının, “Biz olmazsak yolda bile yürüyemezsin” anlamına gelen sözlerle Anayasa Mahkemesi başkanını tehdit etmesinin salt bir siyasi polemik olmadığını da önümüzdeki günlerde anlayacağız.
Dış politika üzerinden kurduğu milliyetçi dilin maliyeti yüksek olunca ve yola çıkan gemiler (bakana göre bakım için Cumhurbaşkanına göre diplomasiye bir fırsat tanımak için) kıyıya çekilince aynı milliyetçi dalgayı içeride yükseltme ihtiyacının yansımalarını yaşıyoruz ve bir süre daha yaşayacağız. Altı yıl önceki olaylara dair soruşturmanın bugüne kadar ilerlememesine ses çıkarmayanların şimdi “burunlarından fitil fitil getireceğiz” demelerinin atılan adımların kime mesaj için atıldığını göstermeye yeterli olduğunu da anlayacağız.
İktidarın niyet ve yöntemleri açık şekilde ortada. Bundan sonra ne yapacağı da aşağı yukarı belli. Önemli olan ve henüz tam olarak belli olmayan şey muhalefet bloğunun ne yapacağıdır. Birlikte hareket etme kabiliyetini yok etmek isteyen iktidara karşı nasıl bir cevap vereceğidir. Her defasında içlerinden birine vurulduğunda, “polemiğe girmemek, teröre destek vermekle suçlanmamak, asıl gündemin gizlenmesine yol açmamak” gibi çoğu kez haklı ama artık işlevini yitirmekte olan yaklaşımını mı sürdürecek yoksa siyaset mi üretecek ve buna nereden başlayacak?
Belki de yaşananların gündemi saptırmak için yapılan şeyler olmadığını, bizatihi gündemin kendisi olduğunu anlamakla başlanabilir. Baskıcı ve totaliter bir rejimi hayata geçirmek için adım adım yapılan şeylere, küçük şeyler de olsa, karşı çıkmanın asıl gündemin gizlenmesine hizmet etmek olmadığının görülmesiyle başlanabilir.
Özgürlük ve demokrasi için, hukukun üstünlüğünü hayata geçirmek, parlamenter demokrasiyi yeniden kurmak için bir araya gelen her muhalefet unsuru, farklılıklarını bilerek ve bunları koruyarak, belirtilen amaçlar için bir arada olduklarını, olmaya da devam edeceklerini somut şekilde göstermelidir. İktidarın gücünü sürdürme amacına hizmet edecek şekilde kullanılan yargı yoluyla her bir unsuruna sırayla yönelen saldırılardan kurtulmanın da seçimlerde ve seçim sonrasında yani Cumhuriyetin ikinci yüzyılında birlikte hareket etmenin de yolu buradan başlıyor. Artık “El âlem (iktidar çevreleri) ne der” diye değil, “dostlarımız ne der” diye hareket etmenin zamanı gelmiştir.