Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) öğretim üyesi, dünyaca ünlü ekonomist Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Maliye Hesap Uzmanları Vakfı’nın bu ay başında İstanbul’da düzenlediği “Yakın Gelecekte Dünya ve Türkiye” panelinde yaptığı sunumda; “Mühendislikte aslında acayip düşüş var Türkiye'de. Bilgisayar mühendisliğinde hiçbir artış yok. Yani, Türkiye gençlerini doğru yönlendirmiyor bu konuda. Özellikle bu yapay zekanın getireceği gelişmelere nasıl ayak uyduracağımızı bilmiyoruz. Bundan da daha önemlisi Türkiye kurumları giderek daha kötüleşiyor.” dedi.
Kamuoyu bu açıklamaları değerlendirip, üzerinde tartışırken medyada enteresan bir haber gündeme geldi. Haberde "Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) Projesi” kapsamında İzmir’deki 842 okulda imam ve vaiz görevlendirilmesi yapıldığı belirtiliyordu. Proje hakkında bir araştırma yaptım ve araştırma sonucunda Acemoğlu’nun yukarıda belirttiği endişelere yeniden hak verdim.
Proje ana dokümanı ve eklerine ulaşılamıyor
Öncelikle, projenin ana metnine ve eklerine ulaşmak, kimler tarafından hazırlandığını, hangi üniversitelerin hangi birimlerinden destek alındığını, hangi hoca veya eğitim uzmanlarının bu çalışmada görevlendirildiğini öğrenmek istedim. Bu projeyi hazırlayanların alanlarındaki başarıları, saygınlıkları, projeyi nasıl bir bilimsel, teorik zemine oturttukları, dünyada benzer uygulamalar olup olmadığı, projenin amaçlarının kime ve neye göre belirlendiği çok önemli. Bunlara bakarak projenin güvenilirliği ve geçerliliği hakkında bir fikir sahibi olmak istedim. Proje dokümanını ve eklerini okuyabileceğim link ya da portala ulaşmaya çalıştım ama böyle bir şey bulamadım.
Projenin orijinal metnine ve eklerine ulaşamasam da internette ÇEDES’in uygulamasına yönelik dokümanlar var. Bunlardan birisi projeyi anlatan bir sunum. Sunumu açıp, hemen proje paydaşlarına baktım. Bir projenin paydaşları proje ile ilgili kararları alan, faaliyetleri yürüten ya da bu faaliyet ve kararlardan etkilenen bireyler, gruplar ve örgütleri içerir. Sunumda paydaşlar olarak Milli Eğitim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığının ilgili birimleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı görülüyor. Bir eğitim projesinde öğrencilerin, velilerin, öğretmenlerin, okul yöneticilerinin de paydaş olmaları beklenir ama paydaşlar arasında bu gruplara yer verilmemiş. Ayrıca, çevreye duyarlılığının (çevreme duyarlıyım) artırılması iddiasındaki bu projede Çevre ve Şehircilik Bakanlığının da paydaş olması gerekmez mi? Bu çocuklar bilim sevdalısı olacaksa TUBİTAK’ın paydaş olması gerekmez mi? Tarihlerii ile barışık olacaklarsa Türk Tarih Kurumu nerede bu projede? Kültür boyutunda neden Turizm ve Kültür Bakanlığı yok? Bu eksiklikler, ana proje dokümanının kimler tarafından hazırlanıp, imzalandığına yönelik merakı doğal olarak artırıyor.
Böyle bir proje kapsamında yüzlerce hatta binlerce “manevi danışman” ataması ya da görevlendirmesi yapıldığına göre bu danışmanların görev tanımlarının olması lazım. Görev tanımı bir göreve atanan kişinin görevlerinin listesini sunar ve bu kişilerin hangi bilgi, beceri, yetenek, formasyon ve sertifikalara sahip olması gerektiğini anlatır. Böyle bir bilgiye de ulaşamadım. Proje Uygulama Usul ve Esasları Metninde “Görev ve Yükümlülükler” başlığı altında ilgili kurum ve unvanların “yükümlülük”lerine yer verilmiş ama projede kilit rol üstlenen manevi danışmanın görev listesi yok.
Proje Milli Eğitim Bakanlığının Değerlerini Yansıtmıyor
Vatandaşın vergileri ile finanse edilen projenin başarısının bilimsel yöntemlerle kanıtlanması çok önemli. Bu nedenle projenin çıktılarının takip edilmesi gerekir. Proje çıktısı, altında “Çok verimli bir toplantı oldu. Durum değerlendirmesi yapıldı. Her şey çok iyi.” şeklinde ifadelerin yer aldığı ve kurumun web sitesinde fuzuli yer işgal eden toplantı fotoğraflarının paylaşımı değildir.
Proje Uygulama Usul ve Esasları Yönergesine göre projenin başarısının en üst düzeyde takibinden Merkez ÇEDES Koordinasyon Kurulu sorumlu. Bu kurul Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Bakanlığı yetkililerinden oluşuyor.
Yine yönergeye göre, temsilci öğretmen (kulüp rehber öğretmeni) ve Diyanet gençlik koordinatörleri tarafından, değerler kulübü öğrencilerinin süreç içerisindeki gelişimlerini izlemek amacıyla gözlem, görüşme, anket gibi araçlardan yararlanılacak. Peki, ölçme ve değerlendirme herkes tarafından böyle kolaylıkla yapılabilen bir şey mi? Projenin öğrencilerde istenilen davranış değişikliğini yaratıp yaratmadığını anlamaya çalışan bir anketi hazırlamak ve uygulamak bu kadar kolay mı? Bunların objektifliği nasıl değerlendirilecek? Örneğin; amaçlandığı gibi, bu çocukların çağın becerileri ile donandığına Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ile Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü mü karar verecek? Çağın becerileri neler? Günümüz dünyasında bu beceriler din öğretimi ve din hizmetleri aracılığı ile mi ediniliyor?
Manevi danışman, İzmirli gençlere ve çocuklara 7 şiddetinde bir depremde ne yapacakları hakkında bir Afet ve Acil Durum danışmanı kadar faydalı olabilir mi? Veya yapay zeka konusunda bir teknoloji danışmanı kadar öğretici ve geliştirici olabilir mi? Ya da küresel ısınma ve çevre sorunları ile ilgili olarak bir çevre mühendisi kadar katkı sağlayabilir mi?
Din görevlilerinin, kendilerine görev tanımı bile yazılmadan daha ilk aşamada anayasaya aykırılık iddiasına konu olan, içinde büyük muğlaklıklar ve boşluklar bulanan bir projeye dahil edilmesi doğru mu? Bu meslek grubunun saygınlığının korunması diğer tüm toplumlar gibi Türkiye için de önemli. Projenin manevi danışmanlara maddi katkı sağlamak için de kullanıldığı ileri sürülüyor. Din görevlilerinin toplum içindeki asıl görevlerinin dışında kalan ve bilim felsefesinden tarihe, çağın becerilerinden kültüre ve çevreciliğe kadar uzanan bir alanda danışmanlık yapmakla görevlendirilmeleri ve bu tür tartışmaların konusu haline getirilmesi bu mesleğe zarar vermez mi?
Bu, “proje” adı altında kamuoyunu gereksiz şekilde meşgul eden ve toplanan vergilerin uygun şekilde harcanmadığı izlenimi veren uygulamanın geri çekilerek, Milli Eğitim Bakanlığının 2019-2023 Stratejik Planı’nda açıklanan değerlerle uyumlu, yeni bir projenin hazırlanması ve uygulamaya konması gerekmekte. Mevcut proje, söz konusu planın 40. sayfasında da sayılan analitik ve bilimsel bakış, meslek etiği, mesleki beceri, katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik, saygınlık, tarafsızlık, güvenilirlik, adalet, insan hakları ve demokrasinin evrensel değerleri ile uyumlu değil.
Projeyi yenilerken, Profesör Acemoğlu’nun aynı toplantıda sarfettiği;“Bence Türkiye için en kötü şey, gelecek 15 senenin de bundan öneki 15 sene gibi devam etmesi ve 1990'lardaki gibi devam etmesi. Üretkenliğin yüksek olmadığı, demokrasinin kuvvetlenmediği ve hatta ekonominin istikrarsızlığı 1990’larda olduğu gibi bir artıp bir azaldığı bir sistem. Demokrasi potansiyeli yüksek, yatırım potansiyeli yüksek, genç bir nüfusu var. Ve önümüzdeki fırsat penceresi 15 sene. 15 sene sonra Türkiye uyanırsa çok geç. Çünkü Türkiye genç nüfusunu kaybetmiş olacak, teknolojik olarak geri kalmış olacak. Potansiyelini de kaybetmiş olacak. Bundan sonraki 15 seneyi de 90’lardaki gibi ya da bundan önceki 15 sene gibi harcarsak bu çok trajik bir şey.” sözleri de göz önünde tutulmalı.