Bu İzmir şehrinin tüm dünyada adı duyulduysa geçmişte, beş dilli, sayılmayacak çok kültürlü olduysa, ağustos eylül aylarında limanı hareketlenmiş, şehrin ortasına fuarlar kurulduysa bunun baş müsebbibi incirdir. İncirin en muhteşem olduğu zaman eylül başı, İzmir’in en güzel günleridir.
İzmir 19. Yüzyıldan itibaren, incir sayesinde dünya markası olarak tanınmaya başlanır. Antik çağlardan beri üretilen incirin dünyada en kaliteli, en bol yetiştiği yörenin burası olduğu biliniyordu.
Çok eskiden beri İzmir İnciri diye bilinen meyve aslında Köşk, Nazilli, Bozdoğan, Söke, Reşadiye’de yetiştirilir ama Basmane’de, Kemeraltı’nda incir hanlarında işlendiği ve limandan tüm dünyaya gönderildiği için İzmir adıyla bütünleşmişti. Sanayi devrimi ile birlikte batı dünyasında yüksek kalorili gıdalara ihtiyaç duyulunca, içinde bulunan yüksek glikoz ile besleyici bir enerji kaynağı olmasından ötürü İzmir incirine rağbet patlaması yaşandı. 1880’de 12 bin ton üretilen incir, 1900 yılında 23 bin tona, 1910 yılında ise 36 bin tona çıktı. Hususi tren yolu incir ihraç etmek için inşa ediliyor, depolar, iskeleler bu aylarda incirden geçilmiyordu. İncir yüklerinin ilk defa İzmir’e indirildiği gün, İncir Bayramı olarak anılır olmuştu.
İncir ameleleri ilk gelen ürünün önüne geçerek davul ve zurna eşliğinde çarşıları ve mağazaları dolaşır, kendiliğinden bir kortej oluşur ve böylelikle bayram kutlanırdı. İncir Bayramı Cumhuriyet’in ilk yıllarında ciddi bir ticaret haline dönüştürülmüştü. Oluşturulacak kortejde bayraklarla, dallarla, süslenmiş yemiş çuvallarıyla yüklü 70 – 80 araba, deve kervanları ve bunların önünde de 400 incir işçisiyle birlikte davul zurna ekipleri bulunacaktı. Kortej yürüyüşüne ilk incirlerin indirildiği Alsancak Garı’ndan başlar, Kordon boyunu geçtikten sonra Yemiş Çarşısında sona ererdi. Her sene düzenlenen incir bayramları çok şenlikli geçer, halkın da katılımıyla kortej birkaç bin kişiye ulaşırdı. En kaliteli en güzel İncirler İzmir halkının beğenisine sunulur, yaklaşık bir aylık sürede İzmirli dünyanın en kaliteli yemişini tadardı.
İzmir’de incir ticareti, incirin halk arasındaki yaygın ismi olan "yemiş" ile anılan çarşıda gerçekleştirilirdi. Yemiş Çarşısı, Kemeraltı Camii’nin karşısındaki sokaktaydı. Yemiş Çarşısı parke taşlarla döşenmiş olup, sokağın her iki tarafında incir tüccarlarının dükkanları ve işleme hanları yer alırdı. İzmir inciri işler, incir İzmir’i inşa ederdi.
Yüz senede geldiğimiz yer, buranın tarlalarında bahçelerinde üretilen ürünlerin, burada yenmemek üzerine, tüm yükün çiftçiye bırakılacak şekilde davranılması, vahşi piyasa denen şeyin en vahşisinin tarım işçisi üzerine işletilmesidir. Daha dün İzmir-Bursa yolu üzerinde eyleme çıkan çiftçilerin tek arzusu, tarladan 5 liraya alınan ürünün 50 liraya marketlerde olmasıdır. İster devletin vergi politikaları, gerek sarrafların vahşi kazanma hırsı, piyasadaki fiyatı düşük tutmaya çalışırken, çiftçiliği yapılması makul olmayan bir uğraş haline getirmekte.
Konuya dönersek günümüzde 300 bin ton civarında incir üretimi yapılmakta. Bu üretim 20 sene önce daha fazlayken şu an biraz düşmüş halde. İncir tarlalarının yapılaşmasından ziyade Jeotermal Elektrik tesislerinin de tehdidi altında incir. En başında JES’ler neden oldukları sismik faaliyetlerle arıları kaçırıyor bu da incir çiçeklerinin döllenmesini zorlaştırıyor. Belki incir bayramı geri gelirse, belki tekrardan yürürsek Basmane’den rıhtıma kadar bu toprağın en güzel en harika yemişiyle, insanlar neleri kaybettiğimizi, bizim ve İzmir için İncirlerin ne kadar mühim olduğunu ve ne JES’lere ne yazlık sitelere değişilmeyeceğini anlarız. Zor bir iş değil incir bayramını geri getirmek, İzmir’i seven, tarihine değer veren insanların iradesi yeter.