Hani derler ya ‘neresinden tutsak elimizde kalıyor.' Canım ülkemin neresinden tutsam elimde kalıveriyor, tıpkı hayallerimiz gibi…
“Dar sokaklardan geçiyorum, öyle ki elimi sallasam ruhuma çarpıyor. Gölge misali takip ediyorum kendimi. Fabrikanın kuytu yerlerinden içeri sızan ışık, dışarıdaki bembeyaz bulutlar, artık çıkıp buz tutan bedenimi ısıtmasını beklediğim güneş hepsi biraz gecikti. Dün gece dağıttığım tüm parçalarımı otuz iki anahtar ile toplamalıyım. Yüzüm kir pas, akşam olmadan toparlanmalı tüm yağlardan arınmalıyım. Belki de bana güneş gece doğacak” diye yazmışım bir dönemler. Bu yazıyı yazmamın üzerinden ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum, benim elim artık geniş sokaklardan geçerken bile ruhuma çarpıyor.
Unuttuklarımızdan çıktığım yolda kayboluyorum. Ne çok iç acımız var ülkecek güzel günleri gölgeleyen. Hani birine değinsem diğerine ya boyum kısa kalır ya ömrüm. Neye ömrümüz yetiyor ki haksızlık, adaletsizlik dışında.
“Şafak Bay'ın Ölüsüne Üç Yıl Hapis”
Kocaman puntolarla Manşet yaptılar Şafak Öğretmeni. Atanamayan Öğretmenler Platformu kurucularından olan Şafak Öğretmen kanser nedeniyle hayatını kaybetti. 10 Mayıs 1984 doğumlu Şafak Bay üniversite dördüncü sınıf öğrencisiyken 2004'te kemik kanseri hastalığına yakalandı ve 10 Haziran 2011'de tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde (GATA) hayatını kaybetti. Ne kadar acıdır ki sayısını ve adını bilmediğimiz binlerce öğretmen gibi penceresini kapattı, daha henüz tadına bile varamadığı hayatın. 2011 yılında ne kadar gündemde kaldı bilmesem de, unutulduğu gerçeği tokat gibi çarpıyor yüzüme. Atanamayan Öğretmenler Platformu kurucularından Şafak Bay'a, kanser nedeniyle hayatını kaybettikten 4 ay sonra öğrenci arkadaşları için yapılan basın açıklamasına katıldığı gerekçesiyle 3 yıl hapis cezası verildi.
Bir aile için ne kadar acı! Çocuğun ölüyor ve öldükten sonra bile peşini bırakmıyor peşinde koştuğu adaletsizlik. Bunun birçok örneği var adını verebilirim aslında. Çok özgür bir ülkeyiz tüm Avrupa ülkeleri kıskanıyor falan ama ben de Avrupa ülkelerini kıskandığım için kimin hangi davadan ihraç edilip sonra yıllarca adliyelerde sürünüp, aklanıp işe iade yazısının öldükten sonra geldiğini yazmak falan istemiyorum. Ne gereği var şimdi, ne yeri ne de zamanı değil dimi efenim.
Kanser deyince “insanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım, görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda” diyen sevgili Dilek Özçelik unuttuklarımıza araladığım kapıdan giriveriyor içeriye. Tekirdağ’ın Saray ilçesinde yaşayan ve Trakya Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü öğrencisi Dilek Özçelik, 15 Nisan 2013 günü dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’dan kanser ilaçlarının yurt dışından temini zor olduğu için yardım istemişti.
Bakan Bayraktar eline sıkıştırdığı parayı “Ben dilenci değilim” diyerek geri veren Kanser hastası Dilek Özçelik’e “Al işte parayı, daha ne yapacağım, al parayı cebinden düşürme” deyip yanından uzaklaşırken aklı verdiği parada olsa gerek ki yanındakilere ”parayı cebinden düşürmesin” diye tekrarlıyor. Bu olayın üzerinden 5 yıl geçtikten sonra 27 yaşındaki Dilek “ hayalim yok, hayallerle yaşanmadığının bilincine vardım” diyerek ve hayallerini omzuna alıp göçtü bu çirkin dünyadan.
O gün bugündür hala kanser hastaları ilaçlarını öyle kolay bulamıyor, devlet hastanelerinin koridorlarında düşürüyor umutlarını. Kıskanılası canım ülkemin SMA hastası olan çocukları da var, bilmem kaçıncı yüzyılda ilaç bulamadığı için ölen gençleri de…
Tüm her şeye rağmen Tuttuk paçasından hayatın, inatla ısrarla boyumuzu aşan çirkinliklere rağmen direniyoruz. Ne gidenlerin arkalarında bıraktıkları hayalleri düşecek yakalarından ne de adaletsizlikleri üstünde tepinen umudunu hala kaybetmeyen bizler.