Zor zamanlarda gösterdiğimiz tavırları söylediğimiz sözleri önceden edindiğimiz deneyimler ve hayata bakış açımız belirler. Kullandığımız cümleleri, dışa vurduğumuz davranışları ne kadar içselleştirdiğimiz de zor zamanlarda belli olur.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde pek çoğumuz kadını yücelten, toplum içindeki yerine, kadın erkek eşitliğine değinen masajlar verdik, okuduk.
Siyasi iktidar da kadın erkek eşitliğine, toplumsal cinsiyet eşitliğine dair birçok güzel ve özlü söz sarf etti. Ama hayat söylediğiniz sözleri gerçekten benimseyip benimsemediğinizi sınar. Sözlerinizin altında yatan anlamı gerçekten benimsememişseniz hayatın dayattığı sınavdan geçemezsiniz.
Dünya Sağlık Örgütü korona salgınını pandemi yani dünya çapında salgın olarak ilan edince Türkiye’de de önlemler arttırıldı. Bu kapsamda okullar iki hafta süreyle kapatıldı. Okullar kapatılınca, ilköğretim çağında çocuğu olan ve çalışan ebeveynler için okula gitmeyip evde kalan çocuklara kimin bakacağı sorunu ortaya çıktı.
Cumhurbaşkanlığı Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü “okul öncesi ve ilköğretim çağında çocuğu bulunan kadın çalışanların yıllık izin taleplerinin karşılanması, yıllık izin hakkı bulunmayanlar için mazeret izinlerinin kullandırılması” gerektiğini yazı ile bildirdi. Aynı gün İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer; 12 yaşından küçük çocuğu olan ebeveynlere idari izin verileceğini duyurdu.
Cumhurbaşkanlığı’nın açıklamasında çalışanlara tanınan yeni bir hak olmadığını, yapılan şeyin yıllık izin ve mazeret izni hakkını kullandırmaktan öteye gitmediğini not edelim. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 12 yaşından küçük çocuğu olanlara yıllık izinlerini veya mazeret izinlerini harcamadan idari izin verdiğini de fark edelim.
Ancak üzerinde durmak istediğim asıl şey iki açıklama arasındaki farkın bundan ibaret olmadığıdır. Merkezi hükümet çocuklara bakması gerekenin kadın/anne olduğundan hareketle izin hakkını kadınlar için hatırlatırken, İzmir Büyükşehir Belediyesi çocuklara bakma görevinin kadına veya erkeğe değil ebeveyne ait olduğunu bilerek izni ebeveyne veriyor. Bir başka deyişle iki açıklama arasındaki fark, iki siyasi anlayışın toplumsal cinsiyet eşitliğine bakışının ne olduğudur.
Toplumsal cinsiyet eşitliği, kişinin hak ve sorumlulukları bakımından cinsiyete dayalı bir farklılığın bulunmaması anlamına gelir. Çocuklar anne ve babalarının, bunlar olmadığı takdirde bakım verenlerinin sorumluluğu altındadır. Çocuğa bakma sorumluluğu sadece kadına/anneye değil anne ve babaya ait ortak bir sorumluluktur. Kadını; çocuğun bakımından, evdeki işlerin yapılmasından sorumlu tutan, bu işlerin kadının işi olduğunu düşünen anlayış cinsiyete dayalı ayrımcılığı ortadan kaldıramaz.
Siyasi iktidar 8 Mart’ta kadın erkek eşitliğini savunduğuna dair onlarca mesaj, görsel ve yazı yayınlayıp, söz söylese de hayat bu sözlerin ne kadarını samimiyetle söylediğini bir hafta geçmeden sınadı. Kadını evdeki çocuğun bakımından sorumlu gören, erkeği evin dışında çalışıp eve ekmek getiren olarak konumlandıran anlayış toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayamaz. Çalışan kadına pozitif ayrımcılık yapma görüntüsü altında kadını çalışma hayatının dışına iten, kadının asıl rolünün evde olduğunu söyleyen cinsiyetçi anlayışın tezahürü olan bu yaklaşım kabul edilemez.
Çocuklara bakma görevi sadece kadının değildir.