Bir zamanlar Bakırçay, Gediz ve Büyük Menderes Akdeniz ve Ege’ye yalnız su değil, güldür güldür su gibi uygarlık da akıtıyorlardı. Mısırlılar Anadolu’nun Ege’si hakkında “Denizin yüreğindeki insanlar” diyorlardı. Romalılarda “Eksoryante lüks” diyorlardı. Yani “aydınlık doğudandır”.

Anadolu’dan Girit’e gidenler orada altı bin yıl önce ilk deniz uygarlığını yarattılar.

Hititlilerin Anadolu’da müttefikleri Sardis’li Sardunlar Sardunya Adası’nı, Sicillaslılar Sicilya Adası’nı iskân ettiler. Tarihi zamanda Foçalılar gidip Marsilya’yı kurdular ve Akdeniz uygarlığında İskandinavya’ya ulaştırdılar.

Yeryüzünün en güzel gökyüzüne sahip Ege Denizi tarihe adını altın harflerle yazdıran kadim uygarlıklara ev sahipliği yaparken denizlerle çevrili kültür beşiği Anadolu dünyanın en büyük başkentiydi. İlkçağ tarihinde kültürlü kadınları yalnız Anadolu’da yetişiyordu. Grekçe konuştukları halde, Helenistan’ın Spartalı ve Atinalı erkekleriyle evlenemezlerdi. Bunun için filozoflarla örneğin Ploton’la tartışan Anadolulu Aspasiya Perikles’le evlenemedi. Çünkü bir Atinalı erkek yalnız bir Atinalıyla evlenebilirdi.

O dönemde özellikle Batı Anadolu coğrafyasının kadınları hem bilgeliği hem güzelliği ile baş döndürücüydü.

Rivayet odur ki, Güzeller güzeli Kolofonlu (Menderes-Değirmendere) Frine Atina’da tanrıları tanımamakla suçlandırıldı. Mahkemede avukatı Hyerides idi. Avukat Hyrerides hâkimlerin önünde Frine’nin gerdanını araladı, “Bu kadar güzel bir insanı nasıl suçlayabilirsiniz?” dedi. Frineberrat etti. Büyük heykeltıraş Praksiteles ve ilkçağın en büyük ressamı Apelles’te mahkemedeydi. Onlar da o güzelliğe vuruldular. Ona güzellik tanrıçası Afrodit için modellik etmesini rica ettiler. Kadın kabul etti. Praksiteles Knidos Afroditi’ni yonttu. Apelles de ona baka baka –Afrodit Urania- yani göklerin Afroditi tablosunu yaptı.

Anadolu kaynaklı efsanelerin hemen hepsi olmuş olayları yansıtır, yaşamış kişileri konu alır. Bu yüzdendir ki bu efsanelerin gerçeklik payı vardır ve tarihsel bir nitelik taşırlar. İzlerine destanlarda olduğu kadar, tarihçilerin ve coğrafyacıların eserlerinde rastlamamız bunu kanıtlar.

Olimpos’ta tanrılarla yaşayan Afrodit’i elbette gören hiç olmadı. Bir İzmirli güzel ise dönemin sanatçılarına güzellik ve aşk tanrıçasının modelliğini yaptı. O güzellik pek çok hikâyenin kaynağı olur.

Persephone hikâyesi de güzelliği yüzünden başına olmadık şeyler gelen bir kadını ve bu yüzden dünyanın kuraklığa sürüklendiği bir dönemi anlatır. Oysa Hades’in yeraltına hapsettiği Persophone gönlünü Afrodit’in ona emanet ettği Adonis’e kaptırır. Adonis diğer adıyla Anemon, İzmir’de kendiliğinden kırlarda rengârenk çiçekleri ile görünen dağ lalesi Mordoğan’a adını vermiştir.

Aşkın hüznününden doğan mor lalelerin hikayesi şöyle devam eder:

Aphrodite, Adonis’i geri almak isteyince, diğer tanrıça vermek istemez ve bu konu Zeus’a kadar taşınır. Zeus, Adonis’in yılın yarısını Persephone ile diğer yarısını Aphrodite ile geçirmesine karar verir. Artık sonbahar ve kış aylarını yer altında, ilkbahar ve yaz aylarını yeryüzünde geçirmeye başlayan Adonis, ormanda yalnız gezerken, oldukça güçlü bir yaban domuzunun saldırısına uğrar. Aphrodite bunu duyduğu zaman hemen onun yanına gider ama artık çok geçtir, ağlamaya, şiirler okumaya başlar ancak onu artık ne Adonis duyabiliyordur ne de kanının her damlasının aktığı yerde açan çiçekler. O çiçekleler mor lalelere dönüşmüştür.

Halikarnaslı Heradot’un, “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular” demekten kendini alamadığı, Aristo’nun İskender’e, ‘Görmezsen eksik kalırsın’ diyerek uyardığı, Strabon’un Ege’nin incisi diye tarif ettiği, Victor Hugo’nun onu hiç görmeden adına şiir yazıp, ‘İzmir prensestir’ diye övdüğü İzmir yüreğinde binlerce efsaneyi barındırır...

İzmir’de yaşayan “Deniz yürekli kadınlar”ın güzelliğinin sırrı ise ne boyundan posundan ne de kaşından gözündendir. Onların sırrı imbat serinliğinde bu coğrafyanın kültürüyle harmanlanmış doğasından gelir. O dağa ki, özgürlüğüne tutkun, aşkın ve cesaretin ilham kaynağıdır. 

İşte İzmirli kadınların sırrı budur: özgürlük, aşk, cesaret ve tutku…