Bu salı köşemde 70’li yıllarda Cumhuriyet’teki yazılarını (Haftanın Raporu) ilgi ve beğeniyle okuduğum Sadun Tanju’yu ağırlamak istiyorum. Ondan arka arkaya üç alıntı yapacağım. Geçen şu 50 yılda neyin değişip değişmediğine siz karar verin lütfen.
“Çağına ulaşamamış fikirlerin, siyasal emellerin ve ekonomik çıkarların savunması adına yapılan yayınlara gazete demek, halkın yazılı ve basılı belgelere inanma duygusunu alabildiğine sömürmek demektir.”
“Kendilerine verilmek istenen fikirler ve duygularla bu yurttaşlarımızın büyük toplumdan koparılmak istendikleri, çağına sırtını dönmüş kişiler olarak haksız bir kavganın öfkeli insanları halinde bir çeşit gerilla kampı eğitimine tâbi tutuldukları üzüntülü bir durumdur.”
“Okuyucusunu bir çeşit Filistin gerilla kampı üyesi gibi gören ve öyle davranan mukaddesatçı gazetelerin fikir ve duygu düzeyinden hızlı kopmalarını beklemek, bu okuyucuların kendi gazetelerini değişime zorlamak ya da başka gazeteler aramak çabalarıyla eşdeğerlidir.”
Bu üç alıntıyı bana psikolog Acar Baltaş’ın geçenlerde attığı bir tweet hatırlattı. Sayın Baltaş attığı o tweette şöyle diyordu: “Haber programlarında sunucuların izleyicilere öğretmen gibi ders vermesinden bıktım. Her sunucu kendisi çok bilen, izleyicileri de geri zekâlı yerine koyup haber değil ders veriyor. Türkiye’de yorumsuz haber dinlemek mümkün olacak mı? Bu durum sadece beni mi rahatsız ediyor?”
Sayın Baltaş’a haksızsınız diyebilir misiniz?
Bana bir zamanlar Tarık Dursun K. şöyle demişti: “Şu Brezilya dizilerine dikkat edin. Yaptıkları dizileri kimlerin izleyeceğini aşağı yukarı bildiklerinden dili o seviyede kullanıyorlar. Sözgelimi içlerinden biri karşısındakine, yarın Rio’ya gideceğim, demişse karşısındaki de şöyle konuşuyor: Yarın Rio’ya mı gideceksin? Bu kez aynı cümle bir daha giriyor devreye: Evet, yarın Rio’ya gideceğim. Bu kez şöyle bir karşılık alıyor: Bana yarın Rio’ya gideceğini söylememiştin ama. Öyle mi? Oysa ben sana yarın Rio’ya gideceğimi söylediğimi sanıyorum. (…) Velhasıl, diyalog böyle uzayıp gidiyor. Rio’ya gitmek meselesi döne döne belki beş-altı kez yineleniyor. Neden? Çünkü bu tip dizileri zekâ düzeyleri ayakkabı numarasını geçmeyen büyük bir kitle izliyor. Onlara kavratmanın başka bir yolu yok. Sürekli yineleyeceksin, gerekirse üstünde tepineceksin.”
Günlerdir deprem haberleri izliyoruz ve çok üzülüyoruz, doğru. Ama o üzüntümüzü besleyenlerden biri de habercilerin ya da konuk ettikleri çok bilmişlerin bizleri geri zekâlı yerine koyan sözleri. Kim bilir, belki de deprem oradan başlıyor.