Dünya Bankası’nın 2018 yılı verilerine göre, Türkiye nüfusunun yüzde 14,4’ü yoksulluk sınırının altında.

Günde on dolardan az gelir elde edenlerin oranı yüzde 30.48. Bugünkü Türk Lirası ile ifade edersek günde 290 liradan az kazananların, yani 26 gün çalışarak 7 bin 500 lira kazananların oranı yüzde 31’e yakın.  

Dünya Bankası yoksulluk sınırı tanımını 2022 yılında değiştirdi. Uluslararası yoksulluk sınırını üç yoksulluk sınırına ayırdı. Günlük kazanç olarak, aşırı yoksulluk 2,15 ABD doları, alt-orta gelir 3,65 ABD doları ve üst-orta gelir 6,85 ABD doları olarak açıklandı.

Güncel rakamlarla söylersek; günde 200 lira kazanan kişi, yani ayda 5 bin 200 lira kazanan kişi üst-orta gelir grubundaki yoksul kişi demek. Ayda 3 bin 500 lira kazanan alt grup da aşırı yoksul.  Dünya bankasının bu yeni tanımına göre, ülkemizde dul ve yetimlere ödenen aylık, bu kişilerin aşırı yoksulluğunun bir kanıtı.

Emekli maaşlarının 7 bin 500 lira olduğunu dikkate alırsak, Dünya Bankası’nın tanımladığı üst-orta gelir grubu zaten emekli maaşlarına yaklaşmış durumda.  

Türk-İş’in bu hafta açıkladığı açlık sınırı 14 bin 25 lira, yoksulluk sınırı 45 bin 686 lira.
Dünya bankası bir kişiye gönderme yapıyor. Türkiye’de açlık sınırı, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı.  Dört kişilik bir ailenin aylık toplam gelirinin 14 bin lira olması gerekiyor.

Yoksulluk sınırı tanımı da şöyle: Bir ailenin gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarıdır. Burada beslenmenin yansıra kira başta olmak üzere birçok gider var. Ailenin aylık gelirinin en az 33 bin 789 lira olması gerekli.

Bir ailenin ev kirasını, elektrik, su, tüp gaz veya doğal gaz faturasını ve işe gidip gelirken kullandığı otobüs, minibüs ücretini ödeyebilmesi basit bir hesap işi. Bir asgari ücretlinin veya bir emeklinin maaşı söz konusu olduğunda bu ödeme için bütçenin yetersiz olacağı açık. O zaman evde en az üç kişinin çalışması ve parayı yalnızca zorunlu giderler için evin bütçesine katması gerekiyor.

Gerek TÜİK gerekse Dünya Bankası ve DİSK ve Türk İş’in araştırıma merkezlerinin tüm verileri, insanımızın gittikçe yoksullaştığı yönünde. Bunu dikkate almayan yandaş basına göre ülkemiz refah içinde sanki.

İktidara gelince, bırakın emekli maaşının ve asgari ücretin arttırılmasını, Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında bir kez ödenecek 5 bin liradan bile “kaytarmanın” peşinde.  Çalışan emekliye bir seferlik 5 bin lira vermiyorduk, üzüldük, şimdi vereceğiz demek şu anda inandırıcılığını yitirmiş durumda.
Peki bunu çıkışı nasıl olabilir?
Tabii ki emeklilerin ve asgari ücretle çalışanların örgütlenmesi şart. Emeklide bilgi, asgari ücretlide çalışma gücü var. BU iki değer birleşince Türkiye’de değişim hızı artar.