Siyasi partilerin kadro kalitesi partinin başarısı için önemli. Bülent Ecevit’in deyişi ile kadroların “seçkinci aydınlarla” doldurulmasını kastetmiyorum. Nice profesörler gördük bilgi yönünde derya idiler, ancak siyaset yapma açısından fakirlerdi. Oysa bilgi dağarcıklarını doldurmak için ne kadar emek ve zaman harcadıklarını düşününce, biraz da siyaseti öğrenmek için zaman harcamış olsalar ülkeleri için çok yararlı hizmetler yapabilirlerdi.
Onların yerine yeterli bilgi sahibi olmayan, ancak halka şirin sözler söyleyebilenler siyasetin tepesine başarı ile tırmandılar. Ülkeyi yönetmekle kalmadılar, kendilerine muhalefet edenleri de kendilerine benzeterek bir garip iktidar değişikliği modeli de yaratmış oldular.
Çekirdekten yetişen, birileri tarafından seçilip yetiştirilen bu kişilerin ne tarih ne ekonomi ne de felsefe bilgisi olmadığı gibi, vatan aidiyeti de yoktu. Oysa Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında tarlalarda, okullarda çalışanlar, köy enstitülerinde görev alanlar vatan sevgisi ile doluydu ve vatana sahip olmanın ancak kişisel gelişme ve ekonomik kalkınma ile olacağını biliyordu. 1930’larda uçak yapıp yurtdışına satabilen bir ülke yarattı bu vatanseverler.
Bazıları zenginleşmeyi sadece para ve mal olarak algılar ve ona göre yaşar. 1970’lerde bir şoför tanıdığım anlatmıştı. O dönemde kamyon şoförlüğü yapan bir arkadaşı gece gündüz çalışmış, para biriktirmiş, Ankara - Adana yolu üzerinde bir dinlenme tesisi yapmış. Orada yemek yerken arkadaşına “ne kadar zenginsin, ne mutlu sana” deyince, şu yanıtı almış: “Zenginim ama doğru dürüst bir şey yiyemiyorum. Ben kamyon şoförü iken çok daha zengindim, zira oturduğumda her yemeği yiyebiliyordum”.
Zenginleşmeyi ejder meyvesi suyu içmekle göstermeye çalışanlar, manda yoğurduna talim edebilirler. Bunun devamı da gelir sonradan…
Köy Enstitülerinin havası kaybolunca, hazırdan geldiği düşünülen Marşal yardımı ile insanlar tembelleştirilip, memurlar rüşvete alıştırılınca düzen bozuldu. Ecevit’in bozuk düzeni değiştireceğiz diye çıktığı yolda, Erbakan ile yaptıkları ittifakla iktidar olmaları da yeterli olmadı. Bugün sıkıntısı çekilen ayçiçeği yağı gibi, o gün margarinler piyasadan çekildi, benzin kuyrukları kara propaganda ile vatandaşı isyan ettirdi.
Kara propaganda, ülkenin yönünü şaşırtmak için uygulanan bir propaganda tekniği. Yandaşlar, ajanlar, sahte haberler, düzmece çıkartılan olaylar… Bunlar hangi eylemin hangi sonuçlar yaratacağını hesaplayan kişiler tarafından planlanır. Toplumun yapısına göre, yani ulusal değerleri, kişisel seçimleri, aile bağları, ekonomik yapısı, toplumsal dayanışma özellikleri gibi etkenler dikkate alınarak, sosyal yapıdan “toplum mühendisliği” oluşturulmaya çalışılır.
Türkiye’de şimdiki adı TÜİK olan kuruluşun, ilk yıllarında yapılan araştırmaların çok küçük bir kısmının ülke içinde paylaşıldığını, gerisinin denizaşırı ülkelere servis edildiğini pek az kişi bilir. Bir ülkenin verilerini 80 yıl her gün izleyen bir araştırma, inceleme ekibiniz olursa, o ülkenin her şeyini iktidardan fazla bilirsiniz.
İktidar yönetimi her akşam yoğurt partisi de yapsa, sizin yolladığınız veriler ve yöneltiler ile ülkeyi idare ettiğini sanır.
‘Bizi iktidara şunlar getirdi, bunlar getirdi sözü boşuna değil’ Getirdiyse bir nedeni var, götürmemesi için yapılacak hizmetler var.
Savaştan çıkan bir ulusun tüm fabrikalarını satıp, tüm değerlerini yok etmeye çalışmanın bir bedeli var. Uçak yapan bir ulusu, toplu iğne yapamaz duruma getirenlere mutlaka ödül de var.
Ödülü dışarından alırsınız, cezayı seçimde sandığa giden vatandaş keser. Onun için ne kadar yoksul, o kadar bana muhtaç siyasetini takip et diyenler, bu ulusu ne kadar tanımışlar, seçimde göreceğiz.