Bir zamanlar, denizlerin, gökyüzünün ve kaderin birbirine düğümlendiği bir çağda, Amazonlar’dan Gılgamış’a, Şans tanrıçası Tyche’den denizcilerin yolculuklarına kadar her şeyin birbiriyle kesiştiği bir efsane dünyası vardı. Bu öykü, eski bir sikkede kazınan figürlerin, Anadolu’nun mitolojik ve tarihi zenginlikleriyle iç içe geçişini anlatıyor.

Gılgamış, kayıp efsanelerde kendine bir yol ararken, ölümsüzlük ve ebedi gençlik bitkisi için denizin derinliklerine dalmak zorunda kalmıştı. O, ağır taşlar bağladığı ayaklarıyla dibe doğru süzülürken, kaderini elinde tutan tanrıça Tyche ona yukarıdan bakıyordu. Bir elinde bereket boynuzu, diğer elinde ise dünyanın dümenini tutan Tyche, Gılgamış’ın kaderini iplerle dokuyordu. Yüzyıllar sonra, bir gün, Anadolu'nun sahillerine inen İyon denizcileri, bu efsanevi dalgıçtan geriye kalanları keşfedeceklerdi.

İyon denizcileri, Limantepe’nin kıyılarında yeni şehirler inşa ederken, Gılgamış’ın dalış yaptığı o derin suların sırlarını taşıyan kadim taşları buldular. Bu taşlar, onları Çeşme’nin şarap kokulu bağlarına, Batı Anadolu’nun Amazon savaşçılarına ve eski limanların şafağına doğru yönlendirdi. Her adımda, Tyche’nin dokuduğu kader ipleri onları efsanenin merkezine daha da yaklaştırıyordu.

Bir gün, İyon denizcilerinin lideri, kocaman dalgalardan birine baktığında, taşların üzerinde bir desen fark etti. Bu, Smyrna Agorası’nda gördükleri gemi betimlerinden farklı değildi. Bu taş, Gılgamış’ın kaderini taşıyan taş olmalıydı. Kaderin iplerini çözmek ve Gılgamış’ın peşinden gitmek için denizciler cesurca denize daldılar.

Denizlerin altındaki bu sır dolu yolculuk, onları eski Anadolu efsanelerinin içine çekti. Argonautlar’ın altın postu aradığı yerleri, Amazonlar’ın savaş meydanlarını, Ephesos’un ticaret kokan rıhtımlarını gördüler. Girit şaraplarını, Hitit tapınaklarını ve Afrodit’in kutsal kulelerini geçerken, Tyche hep onların yanındaydı, kaderin dümenini çevirmeye devam ediyordu.

En sonunda, denizciler Gılgamış’ın son durağına ulaştılar. Ancak tam o anda, efsanenin en büyük sürprizi onları bekliyordu: Kaderin en ince iplerinden biri kopmuştu. Tyche, onların bu yolculuğa çıkarken seçtikleri ipi koparmış ve artık geriye dönüş yoktu. Onlar, bu toprakların sonsuz efsanelerinin bir parçası olmuşlardı.

İşte, denizlerin, kaderin ve tarihin birbirine karıştığı Anadolu’nun büyük sırrı buydu. Bu kadim topraklarda her taş, her dalga, bir efsanenin parçasını taşır ve her yolculuk, yeni bir öykü doğurur.
*
İzmirli işadamı Yavuz Tatiş’in koleksiyonundaki 75 tarihi İzmir sikkesine büyüteçle baktığımda, Tyche’nin elinde dümeniyle bana selam verdiğini hissettim. Bu Smyrna sikkesinin en gizemli detayı, Tyche’nin tacındaki kulelerdi; Kadifekale’nin mi, yoksa körfezin ortasında unutulmuş bir kalenin mi burçlarıydı? Antik kaynaklar bu soruya yanıt vermese de, İzmir’in koruyucu ruhunu simgelediğine dair güçlü bir duyguya kapıldım.

Amazonlar ve Tyche, bu toprakların yaşayan efsaneleri. Sadece mitolojik değil, tarihsel gerçekliklerdi. Homeros’un destanlarında yankılanan Amazonlar, Anadolu’nun köklerine derin izler bıraktı.

2015’te gördüğüm hafızamdan silinmeyen bir Tyche sikkesi, İzmir’in kadim ruhunu gözler önüne serdi. Ne kadar haberdarız bu zengin tarihten? Tyche’nin dümeni, geçmişi olduğu kadar geleceği de şekillendirmeye devam ediyor.