Seçim yılına girmek üzereyiz. İktidar partisi ile muhalefet partileri bugüne dek ne yaptı derseniz, yanıtlar farklılaşır. Kimine göre muhalefet bir şey yapamadı, iktidar hizmete devam etti. Haklılık payı var mı? Bu kişilerin görüşüne göre, haklılık payı var; muhalefet etkisiz, iktidar ülkeyi kalkındırıyor. Yandaş medyayı izlerseniz durum böyle. Muhalefetle ilgili haber yapmamak, onların birbirleriyle kavga ettiğini söylemek, komşu ülkelerin liderlerinin ülke içi sorun yaşadığını ve halkların Erdoğan’dan destek beklediğini söylemek, yazmak onların görevi…
Kanımca muhalefetin yaptığı en büyük iş, Altılı Masa’yı kurmaları ve ortak bir program konusunda büyük çaba harcamaları. Kuşkusuz, bu masanın kuruluşu da kamuoyunda kabul görmeye başlaması da zaman aldı. Bu sürede iktidar partisi, MHP ile kurdukları Cumhur ittifakına BBP’ni de ekledi. Ancak onlar adına değil, Erdoğan’ın ‘şahsım yönetimi’ adına yüceltmeyle geçirdi.
Bu isim ne kadar yüceldi, bu yazının konusu değil. Bugüne kadar yapılan tüm hamlelerin söylemi “tek kişinin” talimatıyla ve onun onayı ile yapıldığı şeklindeydi. Bu söylem, tek adamlık yönetimi değil, o koltukla oturanı tekleştirmeyi amaçlıyor diye düşünüyorum. Konumuz, iktidarın Millet İttifakı’nı parçalamaya yönelik çabalarının olumsuz kalması olasılığına karşı girişeceği işler. Bir bakıma, seçim stratejisi için hazırlanan, biriktirilen hamleler…
Başlıcaları şöyle:
Anayasa Mahkemesinde bekleyen HDP’nin kapatılma davası. Zaman zaman dosyaya ek savunma süresinin verilmesi gibi esneklikler yaşansa da karar aşamasının seçim tarihinin belirlendiği tarihe denk gelmesini bekliyorum. Daha önce İmralı’dan getirilen ve TRT’de okunan mektup AKP lehine ne kadar katkı yaptı? Bunun kamuoyundaki etkisini ölçmüşlerdir. Geçenlerde de Demirtaş’ı helikopter ve özel jetle rahatsız olan babasına, Diyarbakır’a götürdüler. Yansıması ne oldu acaba? Sırada, Anayasa Mahkemesinin olası kararları üzerine İmralı ve Demirtaş etkisiyle, HDP’den devşirilebilecek oylar için bir kamuoyu araştırması da yaptıracaklardır.
Parti Liderlerinin, özellikle Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu hakkında açılan davalar ve TBMM’den önce Saray’a onay için yollanan dosyalar. Bu satranç hamleleri, özellikle Kılıçdaroğlu ve Akşener’in cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği adaylığının engellenerek, Altılı Masa’yı kaosa sürüklemek için yapılabilir.
Suriye ile savaş havası verecek kısmi çatışmalarla milli duyguların ön plana çıkarılması hedeflenebilir. Dikkatleri ekonomiden başka yöne çevirmek için, aylardır “bir gece ansızın gelebiliriz” gibi bir özgüven havasıyla mesajlar veriliyor. Hatta yandaş medya geçen hafta “kara harekâtı için toplanıldı” diye bir “ajitasyon” da yaptı. Sonra ne oldu? Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın çıktı ve “Yarın, haftaya veya her an olabilir. Farklı şekilde operasyonlar yapılabilir. Bu operasyonlar her an yapılabilir” dedi. Bu söylem seçim günü dahil olmak üzere sürecek.
Asgari ücret konusunda önce “hayır” dendi ama yoğunlaşan tepkiler üzerine asgari ücrete artış verdiler. Her gün yine artış yapılacak diyerek aylardır oyalıyorlar. Asgari ücret ve emekli maaşlarına “zam” değil de enflasyona göre ayarlama veya koruma konusunda hala kamuoyunda ikircikli bir bekleyiş var. İyi niyetle zam yüksek olacak diye bekleyenler de var, fiyat artışları refah düzeyinin artmasına zaten bir katkıda bulunmayacak diyenler de var.
Dağıtılmaya başlanacak bin konut, konuta başvuran 5 milyon kişiyi ne kadar etkileyecek. Zaten on binlerce kişi için noterde sıra numarası verildi. Sonrası ne olur? Seçim döneminde senaryo da sahnelenen dağıtımlar da serbest olacak.
Bir yandan “devlet” baskısı, öte yandan dağıtılan ulufe. Kedi, köpek katliam haberleri de bilinç altına yerleştirilmeye çalışılan korku havası. Bu onların bakış açısı ama ülke çapında katliamlara tepki gösteren insanların yaydığı sinerjiyi de ölçüyorlar mı acaba?
Her hamlenin bir karşılığı var. Sadece ulufe dağıtma ve korku salma ile seçime gidenin hali nice olur?