Yangınlar peş peşe geliyor. İçimiz sızlıyor. Yüzyılların yeşilliği bir anda küle dönüyor.

Olayın bir başka üzücü yanı ise, yanan bölgelerde ağaçlandırma ve yeşillendirme çabalarına hemen başlanması gerekirken, başta 5’li çete olmak üzere birçok firmanın bu bölgelere çöküp inşaat faaliyetine girişmeleri. Devleti arkasına alıp halkın yanan ormanına para kazanmak için el koyanların geleceklerini iyi görmüyorum. İnananlar için bu kişilerin doğaseverlerden aldıkları “ah” ile bu dünyada çekecekleri var. Ancak dileğimiz, yasalar önünde hesap vermeleri, hukukun gereğinin yapılması.

Yangınlarla ilgili haberleri değişik TV kanallarından takip ediyorum. Televizyonların biri çevrecilerin gözyaşlarını, doğa ve doğada yaşayan canlılar için gözyaşlarını yansıtıyor. Bir kısmı da iktidarın yapay zekâ ile 142 parametre kullanarak yangın olasılıklarını takip ediyoruz sözlerini dile getiriyor ve ekliyor: “Bugüne dek çıkan yangınların yüzde seksenini tam olarak bildik.”
Bildiğinizi iddia ettiniz de ne oldu?  Her yer yanıyor.

Çanakkale’de Eceabat yangınına ilişkin sahadaki muhabiri 19 Haziran sabahı dinliyorum. Yangını söndürmüşlerdi ama rüzgâr bazı yerlerden alevi canlandırdı. 575 hektar alan yanmış, ağaçlar, tarladaki ürünler, börtü böcek yanmış, muhabir sözü gene yangının söndürülmesine getiriyor.  Yangını hemen müdahale edip yangını söndürdüler. Ama rüzgâr bazı yerleri yine canlandırdı.  

Çanakkale’de hasat için biçer döver kullanılması saat 11’den sonra yasaklanmış. Nedeni de bir kıvılcım çıkarırsa yangın çıkarmış!
Yandaş medya böyle oluyor. Böyle durumlar için mahallelinin bir sözü var: Oğlan mazbut ama mahalleli kötü. Yani iktidarın organizasyonu iyi ama, rüzgâr kötü oluyor.

Biçer döver çalışması ile sabah 11’e kadar çıkan yangınlara hemen müdahale edebiliyorlar da öğlenden sonra çıkan yangınlara Ankara’dan müdahale emri mi gelmiyor, yoksa yangın söndürme ekibinin mesaileri mi bitiyor? Ne diyelim, böyle medyaya böyle muhabir…
Bunlar herhâlde milleti salak yerine koyuyor. Rüzgâr olmaz ise yangın neden yayılsın?

Yangının neden çıktığı da belli değil. Şimdi birçok senaryo üretirler. Muhabirin kulağına “anız yakılması” gibi bir şeyler fısıldamışlar ama ortada kanıt, tanık filan yok… Muhabir kıvırtıyor.

Bu haberden 6 saat sonra bakan beyin açıklaması var: O da 575 hektar alan yandı demekte ısrarcıydı. Bakanın da ricası “ateş yakmayın” oldu.

Bakanlıkta bir şeyler dönüyor ama ne dönüyor? Yakınlarda araştırmacı gazeteciler bunu ortaya çıkarırlar.
Birçok kentte gönüllü organizasyonlar, sosyal medya grupları var. En ufak yangını hemen paylaşıyorlar. İki gün içinde İzmir’de 5 ayrı yerde yangın çıktı. Diğer kentlerden de haberler geliyor.

Bunların bir kısmı bireysel hatadan, vurdumduymazlıktan kaynaklanabilir. Sigara atmak, mangal ateşini söndürmemek, anız yakmak, elektrikli metal kesici veya benzeri kıvılcım çıkaran el aletlerini kullanmak gibi durumlarda güvenlik önlemi çok basittir. Sigarayı atmamak ve diğerlerinde yeterli miktarda suyu kovada, varilde işlem yaparken yanında tutmak.

Bir kova suyu bulundurmayanlar, yangın söndürmek için tonlarca suya ihtiyaç duyar, ağaçların yetiştirilmesi için de binlerce ton suya ihtiyaç duyulur.

Doğaya sevgi, onu korumak için gerekli önlemleri almayı de gerektirir.