90’ların en karanlık günlerinde, kafalarımız dünyaya daha bu kadar açık değilken ama olan bitenin ne kadar kıyıcı ve sabredilemez olduğunu hafiften fark ederken walkmanlerimizden Bulutsuzluk Özlemi taşıyordu dışarıya. “Bugün duyduğun haberler/ Sana utanç veriyor/ Olabilir” diye başlıyordu Nejat Bey ve devamında bize asla gül bahçesi vaat etmiyordu hayat hakkında: Günlerin getirdiği/Açlık ve göz yaşı/ İnsan hep umut eder, biliyorsun bunu.” Tüm bu elem ve kederli lafların ardından genç beyinlerimize daha sonraları dönüp dönüp tutunacağımız bir mil taşı koyuyordu: “Ne olursa olsun,/Yaşamaya mecbursun.”
Ekonomik krizin, maddi ve politik sıkıntıların insanların umudunu tüketmesi yeni ve bilinmedik olaylar değil. Bizzat kendi tarihimizde, bizzat bizim yaşam süremizde olan şeyler. Mesela çok acıklı hikayedir; Aydınlı Dido Satiriyu yazar; Büyük Yangın’dan hemen sonra Basmaneli Ermenilere derler “Gidin buralardan, durmayın gayri.” Bir çoğunun gidecek yeri, yapacak mesleği yoktur. Onlar da Halkapınar bataklığına yürürler, Çamdibi’nden geçip Kokluca’ya yatarlar.
Amerika’da Büyük Buhran zamanında yüzde 40 artmıştır vazgeçişler. Yunan’ın yakın zamanda geçirdiği ve atlatmak üzere olduğu kriz 2007-2009 yılları arasında yüzde 24 artışı buldurur. İnsanlar sağlıklarını yitirdiklerine dayanabilirler belki ama ellerindekileri, hayat ile savaşma gereçlerini, birikimlerini yitirdiklerinde katlanamazlar.
Kapital dünya buna üzülür ama önemsemez. İnsanlara telkin ettiği saygınlık birimi “para ve iş” olan bir sistemin, bunları kaybedenlerin dertlerine ortak olması beklenemez de açıkçası. Oysa biz kapitalist değiliz. İnsanların paralarının olmamasının, birikimlerinin birden yok olmasının onların saygınlığına, onların hayatlarına etki etmemesini dileyenleriz. Neyse ki bizim gibiler olmuş ve bize örnekler bırakmışlar.
Bunlardan en başarılarını büyük soykırım sonrası kurulan İsrail Devleti gerçekleştirmiş. Toplama kamplarından kurtulan, evi, ailesi, işi kalmamış insanlara toprak vermiş, köyler kurmuş. “Burası kibutzlardır, burada kendiniz çalışın, kendiniz ekin. Para biriktirin, meslek edinin, kendiniz yönetin buraları.” Çünkü demiş “Siz yaşamaya mecbursunuz, bizim için, herkes için. Yok öyle vazgeçmek” Çok başarılı olmuş kibutzlar. Kimsesiz, geçmişsiz ve geleceksiz insanların tutunmasını sağlamış. Bir ulus inşa etmiş İsrail bunların üstüne. Vazgeçmeyenlerin emeğiyle, herkesin kendi gücü yettiği kadarını vermesiyle.
Tüm bunları her hafta gerçekleşen müzisyen intiharları neticesinde yazıyorum. Yüreğim acıyor çünkü dünyanın sessizleşmesine. Bir yandan bilinsin istiyorum isimleri, duyulsun istiyorum çektikleri. Bir yandan da bir yol sanılmasın vazgeçmek. Diyorum ya en karanlık günün ardı sabah. Hem Stefan Zweig’i duymadınız mı? Hiçbir şey değişmeyecek dünya "Nazi" olacak diye buraları terk ettikten sadece 3 sene sonra Naziler taklaya geldi, Adolf Hitler sıçan gibi öldü kardeşlerim… Dünya tarihi düzenin beş dakikada değiştiği anlarla dolu… Yalvarırım vazgeçmeyin.
Bütün bunların haricinde, bilinsin ki biz buradayız. Kimseyi ardımızda bırakmadık, bırakmayacağız. Belki bizim de ekmeğimiz sınırlıdır fakat bölüşebiliriz. Hem ekmeğimizi, hem de dertlerimizi. Bunu unutmayın.