“Çoğunluk bende, istediğim gibi yasa yaparım!” diyen egemen güç, tüm ülkede Özel İdare mallarını, kendi partisinin belediyelerine devrederken, İzmir’in mallarını Diyanet İşlerine devrediyor. Kentlinin tüm olanaklarıyla yıllarca sağladığı birikimi, hiç de yandaşı olmadığı bir kuruma devrediliyor! Kararı kim verdi, irade kimde?
İzmir’in damı olan Efemçukuru’ndaki altın madenine çalışma izini veriliyor. Bu madenin atıkları devasa boyuttadır. Ayrıca, İzmir’in güney aksındaki tek yüzeysel kaynağının da tepesindedir. Bu ağır metal içeriği atıkların İzmir’in içme suyunu kirletmesine kim izin veriyor, irade kimde?
Expo alanı belirleniyor. İBB Meclisi karar alıyor bunun için. Kültür ve Turizm Bakanlığı, “yetkiyi ben aldım…” diyor! Bu alanda kimin iradesi egemen?
Milyonlarla seçmeni var İzmir’in. Yereli kimin yöneteceğini belirliyor. Genel seçimin çoğunluk diktatörleri, İzmirli seçmenin iradesini kabul etmiyor. Yukarıdaki örnekleri çoğaltabiliriz.
Elbette, korkak, beceriksiz ve yetersiz muhteris yerel egemen de tutumuyla çanak tutuyor bu uygulamalara.
Tüm yetkilerin merkezde ve sonunda da tek bir kişide veya onun adına karar verenlerde olmasının sonuçlarını yaşıyoruz kentlerimizde.
Yerel özerklik olsa! Yerel kendini doğrudan ilgilendiren kararları kendi alsa? Merkezî diktatörlük karışamasa? Kenti yaşayanlar planlasa ve denetleseler?
Kötü mü olur dersiniz?