24 Haziran 2018’de yapılan seçimde Başkan adayı olarak Muharrem İnce’nin performansı olağanüstüydü. Çok kısa sürede, umulanın çok üzerinde destek topladı, topluma umut verdi. Evet, CHP’nin bu süreçteki duruşu tartışılır, İnce’yi yalnız bıraktıkları söylenebilir. Ancak seçim gecesi dahil, her ne yaşandıysa, sonrasında olması gereken partide kalıp muhalefet etmek olmalıydı, ‘bir bölen’ olup ihanet etmek değil. Doğrusu, hayal kırıklığı içindeyim. ‘Kısa pantolonla girdiğini’ söylediği CHP’den kopuşu böyle olmamalıydı.
Erdoğan’ın kendi bekası için muhalefet partilerinin içini karıştırıp, bölme girişimlerinin iyice ayyuka çıktığı şu dönemde, İnce’nin parti kurmaya hazırlanması, biri İzmir milletvekili Çelebi olmak üzere üç milletvekilinin yeni oluşuma geçmek için CHP’den istifa etmesi; bir vakanın araştırılmasında Roma Hukukundan beri bilinen soruyu akıllara getiriyor: ‘Kimin işine yarar?’
Sorunun cevabı çok açık, o halde ‘başka sorum yok’ diyebilir miyiz?
İstifacıların Kılıçdaroğlu’na yazdığı mektup ise kan donduruyor. Neymiş, HDP ile iş birliği olamazmış, Canan Kaftancıoğlu görevden alınsınmış, parti Atatürkçü çizgiye dönsünmüş… Bunlar Türkiye’nin nereye doğru götürüldüğünün farkında olmayan, gerçeklerden kopuk bir sözde muhalifin sözleri olabilir. Ülkenin ihtiyacı, içinde HDP’nin de olduğu tüm muhalif güçlerin bir araya geleceği demokrasi cephesi oluşturmak, buna karşı çıkan her söylem ne olursa olsun; Erdoğan’ın değirmenine su taşıyor demektir.
Kerameti kendinden menkul Öztürk Yılmaz, onca mal varlığını nasıl edindiği bilinmeyen Sarıgül ve Muharrem İnce… İlk seçimde hangi ittifakın destekçisi olacaklar; kime çalışacaklar?
Anayasa yapan değil, uyan iktidar lazım!
İktidara geldiklerinden beri on iki kez Anayasa değiştirdiler, referandumlar yapıp ‘yetmez ama evet’ diyen safdil liberalleri bile yanlarına çektiler. 2002 yılından beri bunların takiyye yaptığını düşünen ‘kandırıldık’ derken bile halkı kandırdıklarını bildiğim Akp ve yancılarına her fırsatta ‘hayır’ dedim. Şimdi yine Anayasa değiştireceklermiş, ne yapacaklar acaba? Laikliği mi kaldıracaklar, ‘şahsım’ı ömür boyu başkan mı ilan edecekler; cemaatler devletin ayrılmaz parçasıdır maddesi mi koyacaklar?
Anayasa değişikliği safsatası gereksiz gündem bulandırma işi. Ülkenin ihtiyacı yeni Anayasa değil, önce mevcut Anayasa’ya uyacak bir iktidarın olması.
Anayasa’da yer aldığı gibi, AİHM kararlarını uygulandığı, halkın protesto hakkına saygı duyulan, herkese eşit davranılan, yargının siyasi iktidarın maşası değil, bağımsız olduğu bir ülke olmak istiyoruz.
Gençler aşağıdakini biliyor, bakmıyor!
Bazen bir kıvılcım, büyük bir ateşin başlangıcı olur. Kayyum rektöre başkaldıran Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, tüm gençlerde birikmiş tepkinin, öfkenin kıvılcımı oldu. Bunlar, Akp’nin desteğini almak için çırpındığı ama baskıcı, despot, nefes aldırmayan, konuşturmayan politikaları ile nefretini kazandığı Y kuşağı! Seçimde sayıları en az 10 milyon. Yani sandığın kaderini belirleyecekler.
Ve, ‘benim fikrimi sor, beni hiçe sayma’ diyen binlerce üniversiteli günlerdir polis saldırısı altında. Basın bildirisi okutmuyorlar, toplanmalarına izin vermiyorlar, gaz, cop, ters kelepçe, yerde sürükleme, küfür hakaret, gözaltı... Ne zulüm varsa yapıyorlar.
Bu gençler ‘Aşağıya bakmıyorlar’ aşağıda hangi siyasi zihniyetin olduğunu da iyi biliyorlar. Demokrasi ve özgürlüklerin hâkim olacağı bir geleceğe bakıyorlar. Gençler ilk seçimde, mevcut siyasi iktidar ve politikalarının yer almayacağı geleceği elleriyle kuracak.