1860’lı yıllarda Ali Suavi “Muhbir” adıyla İstanbul’da çıkarttığı gazetesinde “Türkler tüm ırklardan, askeri, kültüre ve politik anlamda üstündürler” yazar. Başka bir günde “Türk dili Avrupa’nın tüm dillerinden üstün gelmiştir” diye bahsedecektir. Ve yine başka bir gün “İslam kültürünü yaratan Türk ırkıdır” diye anlatır. Tarihte bu topraklarda ırkçılığın kendini ilk kez bu kadar aleni göstermesi olarak adlandırılacaktır bu duruşlar.
Osmanlı’nın son zamanlarında Türklük ile Müslümanlık birlikte olduğundan, Türklük karşıtı unsurlar da en nihayetinde gayri-müslim olarak değerlendirilmiş ve ona göre hareket edilmiş. Cumhuriyet öncesi Müslim-gayri Müslim ayrımında, ayrı ayrı ırkların en belirginleştiği yer Ermeni Tehciri… Tehcirden sadece beş sene sonra yeni millet meclisimiz gayri-Müslim tek bir vatandaş içermeden tesis ediliyor.
Bu meclisteki isimlerden birisi, İzmir Milletvekili Kuşadalı “Mahmut Esat Bozkurt”. Daha sonraları iktisat vekili olacak, devletin iktisadi politikalarını belirleyecek Bozkurt görev süresindeki bir açıklamasında şunu diyor: “Dost, düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler; bu memleketin efendisi Türklerdir. Saf Türk ırkından olmayanların Türk vatanında tek bir hakları vardır: Türklere hizmetçi olma, köle olma hakkı.” Ama burada altını hala çizmek durumundayım ki, Türklük Anadolu’da yaşayan Müslüman halkların hepsine verilen bir isim.
1940’larda ise Nihal Atsız, Şükrü Saraçoğlu gibi isimler Türklük ile Müslümanlık arasına mesafe koymaya başlarlar. Meşhur “Turancılık davası” ile körüklenecek süreçte Saraçoğlu “Din zehirdir” der. 1934’te Trakya Pogromu gerçekleştirilir. Genç Türkiye’de gerçekleşen ilk ırkçı faaliyetlerden birisidir bu. 1955’e gelindiğinde neredeyse Türkiye’deki çok dinliliğin bitmesini sağlayan bir olayla 6-7 Eylül Pogromu ile karşılaşırız. İzmirlilerin de yoğun olarak katıldığı bu olaylar, cumhuriyet tarihinin en büyük kırılma noktalarından birine dönüşür.
1980 geldiğinde, o zamana kadar konuşulmayan “Müslümanlar içinde” görülen ve gerek Dersim gerekse 33 kurşun gibi olaylarla ortaya çıkan ama dillendirilmeyen, kabul edilmeyen, yer yer “Dağ Türkü” denilerek varlığı reddedilen Kürtler, kendilerini tarih sahnesinde belirtmeye başlarlar. Aşağı yukarı geri kalanının acı tarihini, günümüze kadar olanları bu yazıda anlatmak haddim değildir.
Velhasıl her coğrafi yöre gibi bu yörenin de tarihi ırkçılıkla örülmüştür. Özellikle ekonominin kötüye gittiği zamanlarda her memleket gibi bu memlekette de kendinden olmayana, az olana karşı öfke kendini göstermiştir. Önce gayri Müslimlere, sonra doğululara. Bugün içinde olduğumuz dünyada Amerika’da yaşananlardan bu topraklar azat değildir. Ama biz İzmirli çocuklar olarak Ertuğrul Kürkçü’nün Pazartesi günü gazetemizde belirttiği şeyi bir kez daha belirtmek gerek; İzmir, 2015 (hatta 2013 öncesi) İzmir değildir. Kordon çimlerinde, Bostanlı iskelesinde oturan çocuklar, birbiriyle aynı seviyede, eşit olmayı, birbirine dokunmadan birlikte eğlenmeyi öğrendiler. İzmir’in çimlerinde büyüyen çocuklar, birlikte oturup kalkmayı, birlikte var olmayı bir gün tüm ülkeye gösterecekler. İnandığım bir şey varsa İzmir’in çimlerinde birlikte gülmüş gençlerdir.