Çok uzun yıllar Libya’da yaşadığım için orada savaş haberleri yoğunlaştığı zaman dostlarım beni arar, görüşümü sorar. Özellikle Libya ikiye bölünecek mi diye.
Haksız da sayılmazlar. 2011 yılında Arap Baharı adı altında Kuzey Afrika’nın Batı’sında yani Tunus’tan Pers Körfezi’ne yani Irak’a kadar uzanan bir bölgede iç isyanlar, gösteriler, çatışmalar oldu. Sonunda Tunus, Libya, Mısır, Irak ve Yemen’de yönetimler değişti ya da ülke bölünme eşiğine geldi. Demokrasi getirecek olan Arap Baharı Irak’ta, Suriye’de milyonlarca can aldı, milyonlarca kişi evini terk etti, yani göç etti.
Bu yazımda Libya’yı farklı yönüyle anlatacağım. Libya’da Türkler var mı? Evet var. Kaddafi döneminde Arap kültürü egemen kılındığı için kökenini saklamak zorunda kalan yüzbinlerce Libyalı vatandaş vardı. Bunlar arasında Türk kökenliler de vardı, Girit kökenliler de.
Osmanlı döneminde kuzey Afrika'ya gönderilen Osmanlı askerlerinin bir kısmı gittikleri yerde yerli halkla evlendi ve oraya yerleşti. Bunların soyundan gelenlere “kuloğlu” dendi. Kuloğlu Osmanlı Sultanına Kul olanların oğulları anlamına gelir. Ancak bu saha sonradan Köroğlu şekline dönüştü. Libya’da egemen olan aşiret yapılanması ve kültürü içinde, birçok aşirette söz sahibi olan Kuloğlu/ Köroğlu kesiminin etkisi vardır, özellikle başkent Tripoli’nin (Trablus) 250 kilometre doğusunda yer alan Misrata bölgesinde bu etki görülür.
Kaddafi rejiminin devredilmesinden sonra Türklere en fazla yakınlık gösteren bölge burasıdır. Ayrıca kökenleri itibari ile de barış içinde yaşamak isteyen, halk liderlerinin sürekli bir araya gelip fikir alışverişi yaptığı bir bölgedir Misrata. Aynı zamanda Kaddafi’nin paralı askerlerle yok etmeye çalıştığı kenti canları pahasına koruyan savaşçı ruhu olan bir halka sahiptir Misrata.
Libya iç savaşını sona erdirmek için gerek kurulan kurucu meclisler için seçimle milletvekili seçen, başkent Trablus’a yapılan saldırıları önlemek için asker yollayan, petrol yükleme limanı Sirte yönünden gelen isyancılara direnenler de onlardır.
Bir yanda eski CIA ajanı, Amerikan destekli, Ruslar ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle hareket eden General Hafter güçleri, öte yanda Ulusal Mutabakat hükümeti…
Ulusal Mutabakat Hükümeti yeni Libya anayasası üzerinde yıllardır çalışıyor. Hem kendi uzman hukukçuları konuyu tartıyor, hem de Arap âleminde yetkinliği bilinen kurumlarla da görüşüyorlar. Mısır aslında bu kültürde daha önde görülmekle beraber, iç savaşın yarattığı sıkıntılar nedeniyle Umman’ı tercih ettiler. Ummanlılar uzlaşmacı tavırlarıyla Amerika ile İran arasında nükleer görüşmeleri imza noktasına getiren millettir. Umman’da Libya’dan gelen hukukçularla yolum bir dönem kesişti. Yapılan çalışmalar bana umut verdi.
1976 Yılından beri Libya ilgi alanım. 2011’deki isyanlarda da oradaydım. 2011’deki iç savaşta akan kanın Kaddafi’nin gidişinden sonra durması ümit edildi. Yıkılan kentler onarılmaya çalışılırken ortaya Hafter belası çıktı.
Türkiye’nin Mısır’da izlediği tutum nedeniyle Libya için bakış açımız da ikircikli duruma geliyor. Oysa Türkiye’nin Ulusal Mutabakat Hükümetine verdiği destek yerindedir. Bu işi paralı askerlerle yapıyor olması, Mehmetçiğin canının korunması açısından yararlı olmuştur, Ancak bu paralı Suriyeli militanların savaş sonrası Türkiye’ye döndüğü zaman bir zamanların “ülkücü mafyası” gibi silahlı örgütlenmelere girmesi de olasıdır ve dikkate alınması gereken bir tehlikedir.
Bugün için Libya’da barış sadece Ulusal Mutabakat Hükümetinin halka sunacağı anayasa oylaması ve yeni meclis ile gelebilir. Bu o kadar kolay mı? Tabii ki değil… Ancak 9 yıldır bir yandan Kaddafi’nin artıkları, diğer yandan Hafter ile savaşıyor, ayrıca anayasa üzerinde de çalışıyorlar.
Bir dönem savaşın içinde bulundum. Dileğim dünyada tüm savaşların sona ermesidir. Dünya, insanlar için barış ve sevgi ortamında çok daha güzel olacaktır.