Güncel, nasılsa çokça ve doğru veya yanlış yazılıyor. Ben daha geniş açıdan bakacağım yaşadıklarımıza:
Ülkemizde yaşananları dünyada yaşananlardan soyutlayarak dar çerçeveden; yalnızca iç çelişkilerimize bakarak doğru değerlendiremeyiz. Gerçekçi toplumsal-tarihsel değerlendirmeler için toplum tarihsel süreci incelemek gerekir; tarihsel materyalizmin bilimselliği ve diyalektik yöntemle. Doğa, sürekli devinimle var olan dengeleri bozarak ve hemen bozacağı yeni dengeleri kurarak; toplumlar da sürekli olarak, üretim araçlarıyla üretici güçler arasındaki çelişkileri çözerek dönüşüyorlar. Hiçbir şey dönüp dolaşıp, aynı yere gelmiyor; diyalektik değişimin sürekliliği esastır.
İnsanlık üçüncü devrim sürecini yaşamaktadır. Çok şanslıyız ki, muhteşem bir tarihsel değişime tanıklık ediyoruz: Dijital Devrim Çağı! Siz isterseniz IV. Sanayi Devrimi de diyebilirsiniz; buhar, elektrik motoru, elektronik ve dördüncü olarak dijital…
Tarım Devrimi nasıl mülkiyet kültürünü oluşturmasıyla sınıflara ve esasında doğada olmayan toplumsal savaşlara; Sanayi Devrimi de ulus toplumlara, ulusal devletlere ve burjuvazi ile proleter sınıflara ve bunların Fransa ve Rusya’daki örnekleri gibi sınıfsal devrimlerine; birinci ve ikinci paylaşım savaşlarına neden olduysa, Dijital Devrim de benzeri toplumsal, siyasal etkilere neden olmaktadır: Yeni sınıflar, toplumsal ve siyasal örgütlenmeler, devletler ve bu sürecin alışılmadık yöntemlerle gerçekleştirilen savaşları… Yeni bir dünya kurulmaktadır! Bu kuruluş öncelikle de enerji kaynaklarının, su varlıklarının ve verimli tarım topraklarının bulunduğu bölgelerde gerçekleştirilmektedir.
Dijital Devrim Çağı da de yeni toplumsal dengelerin kurulmasını gerektiriyor. Toplumsal tarih bunun ağır bedellerle gerçekleşebildiğini insanlığa öğretmiştir. Dünyadaki, Ortadoğu’daki ve ülkemizdeki çatışmalar da bu yeni dengelerin oluşturulması süreci gereğidirler. Yaşananlar, farklı bir dünya, Ortadoğu ve Türkiye düzeni içindir.
Egemenler bu devrimsel süreçte varlıklarını yenilemeye çalışırlarken, siyasal iktidarlarını da sürdürebilmek için ABD’de olduğu gibi, açıkça şirket CEO’larından ve emekli generallerden hükümetlerini oluşturabiliyorlar! Artık, ulus devletler ve ülkeler değil, küresel şirketler, pazarları ve dünyadaki egemenlikleri söz konusudur. Sanayi Devrimi’nin siyasal örgütlenme ürünü eski ulus devletler, onların çıkarları emrinde birer Şube Müdürlüğü gibidir; şirketlerinin amaçları doğrultusunda yasalar çıkarttırılan, uygulattırılan ve toplumlarını disipline ettirilen… ABD bile onların emirleri altındadır. Ulusal ordular aşındırılmıştır; NATO silahlı kuvvetlerinin amaçları doğrultusunda eğitilmiş komutanları ve emirlerinde olan ucuz askerleri vardır artık. Teknolojik egemenliklerini de kullanarak, dünyanın bütününü ele almakta ve değerlendirmektedirler. Dünyanın neresinde, kimlerle ve nasıl bir birliktelikle hareket edeceklerini planlıyorlar. Bunların çıkarlarına uyanlar, bulundukları ülkede iktidarlarını sürdürebilirler, uyamayanlar düşürülürler. Direnmeye kalkanlar ise İran’da Musaddık, Şili’de Allende, Irak’ta Saddam, Libya’da Kaddafi örneklerinde olduğu gibi katledilirler. Sömürgecilik dönemlerinde de emperyalist dönemlerinde de bu tür birikim, deneyim ve uygulamaları vardı. Şimdi bu yöntemlerini yeni dünya düzeni kurma çabalarında da kullanıyorlar. Ulus devletler parçalanıyorlar. Bunun için halklar ve inançlar birbirlerine kırdırılıyorlar. Kendini iktidar zanneden, yetersiz ve kullanışlı muhterisler de kin ve nefretleriyle ötekileştirdikleri inanç, etnik ve kültürleri yok etmeğe çalışarak, kullanıcılarının amaçlarına hizmet ediyorlar. Kışkırtılıyorlar; başka ülkelerin iç işlerine karışıyor, bölgesel işgallere kalkışıyorlar. Bölgesel sorunları ülkelerine taşıyıp, çoğaltıyorlar. Hem kendi sonlarını hem de ülkelerinin sonlarını hazırlıyorlar; istenildiği gibi.
Yanılıyor muyum; siz ne dersiniz?
- - -