Çünkü doğal değil bu orman yangınları! Yakılıyorlar; turizm amaçlı yatırımlar, Arap sermayesi ve askeri amaçlar için... Bunların kanıtlanması için örnek vermeye bile gerek yok; o kadar açık seçik pervasızlıklarla yapılıyor ki...
Şimdi sizlere İzmir’den başlayarak şu yerde şu kadar alan ve aynı yerde birden fazla yerde falan diye yazsam ne ifade eder ki? Yakılıyorlar işte ormanlarımız. Üstelik her geçen yıl daha fazla orman alanı yakılıyor ülkemizin tamamında. Yazın bile orman yangını görülmeyen Karadeniz’de kışın orman yangınları oluyor. Alıştırıldık! Belki eskisi kadar üzülmüyoruz bile; kabullendirildi, olağanlaştırıldı. Yanan ormanların devletin tasarrufundaki ormanlar olması ve Vakıf ormanlarında hiç yangın olmaması hakkında da düşünelim bakalım...
Tarım topraklarımız da aynı siyasal anlayışla yok ediliyor. Sanayi yerleşimleri, konut alanları, enerji yatırımları... Tarım ürünlerini nasıl olsa ithal ediyoruz. Altı, sekiz TL’ye domates alabiliyoruz; parası olanlarımız elbette.
Hayvancılığı yok ettiler! Yaylalar, mezralar, otlaklar yasaklandı. EBK (Et ve Balık Kurumu), SEK (Süt Endüstrisi Kurumu) neredeler? Özelleştirilirlerken feryatlar edildi, felâkete dikkat çekildi...
Sular borulara sokuldu, bidonlandı pazarlandı. Kentsel sular içilmez oldu. Yakında parası olmayanlar içecek sağlıklı su bulamayacaklar. Ülkemiz su fakiridir ve küresel ısınma sorunu daha da artırıyor.
ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) sürecinde “Halkın Katılımı” aranır. Bu o yöre halkının bu yatırımın yapılmasını isteyip istemediğinin oylamasıdır. Ceberrut ne yapıyor bu süreçte? Sallıyor sopasını ve tüm olanaklarıyla saldırıyor istemeyenlerin üzerine! Nerede kaldı Anayasa’nın halka ve devlete verdiği görev?
Ama artık bir başka hukuk ve başkaca yasalarla idare ediliyoruz. Bakın mahkemeler Kur’an-ı Keriym’den örneklemelerle karar veriyorlar. Artık şeriat hukuku ve şeriat yasalarıyla hükümler veriliyor ve yönetiliyoruz.
“Doğadaki her şey eşref-i mahlûkat için yaratılmış ve sunulmuştur...” Anlayışıyla bu işleyişi kabulleneceğiz veya bilimle akılla ekolojik dengelerin korunması için gerçek anlamda mücadele edeceğiz. Sermayenin egemenliği ve büyümesi için yaşamın yok edilmesine karşı, yaşamın sürdürülmesinden yana tavır almalıyız.
Yaşamı savunuyorsak yapacağımız işlerden birisi de Güzelbahçeliler’in istememesine rağmen inatla yapılmak istenen go-kart pistine karşı Gül - Der’e destek olmaktır.
Gelin yaşamı hep birlikte savunalım!