Özgür basının var olduğu bir ortamda iktidara gelen AKP, 20 yılda kendine göre dönüşüm gerçekleştirdi. Medya patronlarından bir kısmı medya sektörünün dışına itildi. Bir takım medyaya şu veya bu nedenle el kondu. Sonra bunların tamamı, oluşturulan havuz paraları ile yandaşlara dağıtıldı.
Yandaşlara atış serbestisi verildi, diğerleri cendereye alındı. Cezalar, yasaklamalar, tutuklamalar…
2002’de özgür basının da parlattığı Erdoğan yönetimi, özgürlükçü yaklaşımını kaybetti, 2020’de neredeyse Meral Akşener’in “kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” sloganını yansıtan medyadan rahatsız olur hale geldiler.
Bu bir rahatsızlık mı? Kanımca iktidarın duyduğu rahatsızlık aynı zamanda korkuya evriliyor. Dezenformasyon yasası ve yönetmeliklerle özgür basını korkutmak, içeri almakla tehdit etmek neredeyse olağan hale geldi. Bu korkutma yandaşlar için söz konusu değil
Bu ortamda, haber yapma, yazı yazma, TV programı yapma cesaretini yitirenler var mı? Tabii ki var, ama sayıları bir elin parmaklarını geçmez. Özgür basın ve televizyonlar ise halka gerçek haber vermenin, olayları olduğu gibi yansıtmanın gayretinde.
Öte yandan, iktidar ortakları beğenmedikleri soruyu soranları yanlarına sokmuyor. Uzun yıllardır tanıdıklarından kazara istemedikleri bir soru gelince, vay o habercinin haline!
On yıllardır habercilik yapan bir gazeteci, daha önceleri MHP Genel Başkanıyla röportaj yapmış bir gazeteci, hatta onunla yan yana fotoğraf çektirmiş gazeteci, bir bakmışsınız Devlet Bahçeli’ye soru sormaya başlarken, itilmiş, bir yana fırlatılmış. Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu, MHP Grup Toplantısı'nda Genel Başkan Devlet Bahçeli'ye eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in ölümüne ilişkin soru sormak isterken başına bunlar geldi. Bahçeli gazeteciye "Hadi işine bak" yanıtını verip yürüyünce, Yıldız Yazıcıoğlu bir yana fırlatıldı. Bu arada bir mikrofon da MHP’li “kabadayının” elinde kaldı.
Halbuki, o gazeteci işini yapıyor, soru soruyor. Yanıt vermek veya vermemek soru sorulanın hakkı. İşine bak diyerek hakaret etmek, işin nasıl yapılacağını öğretmek değil.
Her gün böyle olaylar yaşanıyor. Erdoğan basın toplantısında gazetecilerin kendisini alkışlamasını istiyor. Daha önce bazı “Hürriyetçilere” bak o yapıyor sen de gereğini yaparsın artık diye canlı yayında talimat vermemiş miydi? Sorular önceden hazır, yanıtlar da prompter’dan akıyor. Beyefendiler de oradan okuyor. Al gülüm ver gülüm. Böyle programa can kurban.
Yandaş basının dışında kalan medya neredeyse kara listede. İktidarın basın toplantılarına, gezi vs. davetlerine çağrılmazlar. Baskılardan korkup iktidara doğru dönmeyen, dik duran bu medyanın yöneticileri, emekçileri geleceğimizin umudunu yeşerten insanlar. Baskıya direnen insanlar zaman içinde çelikleşiyor. Bu iş sabır ister, dayanışma ister.
21 Ocak’ta İZ Gazete’nin 7. kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlediği İz Bırakanlar Töreni vardı. Birçok ödül dağıtıldı. İki örnek vereyim; İzmir Gemi Söküm Koordinasyonu, TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu.
İzmir Gemi Söküm Koordinasyonu, Brezilya’dan sökümü yapılmak üzere İzmir Aliağa’ya yola çıkan São Paulo gemisinin Cebelitarık boğazında geri çevrilmesini sağlayan bir dayanışma grubu. Burada kimler var; İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, DİSK, KESK, TMMOB, İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, bazı siyasi partiler, dernekler ve kitle örgütleri. Halkın sağlığı için direneler kazandı.
TMMOB, gezi tutukluları için adalet nöbetini sürdürüyor. Gezi Direnişi başlı başına bir devri değiştirme umudu veren çok önemli bir direniş.
Bir başarı varsa, orada birliktelik, dayanışma, direnç ve kararlılık var.
Umudumuz özgürlük ışığının yeniden mayıs ayında ülkemizde yükselmesidir.
*****
Düzeltme: 21 Ocak 2023 tarihli “Özgürlükten korkanlar” başlıklı yazımda, Cahit Arf’ın 12 Mart 1971 darbesi sırasında sözünü ettiğim anısı 1975-1978 arasında iktidarda olan Süleyman Demirel Başkanlığındaki Milliyetçi Cephe Hükümetleri döneminde olmuş. Ayrıntılı bilgiyi paylaşan meslektaşım İbrahim Helvacı’ya çok teşekkür ederim.