Cahit Arf, dünyadaki sayılı matematikçiler arasında yer alan bir bilim insanıdır. Matematik dünyasına önemli kazanımlar sundu. 1943 yılında İnönü Ödülü, 1974 yılında TÜBİTAK Bilim Ödülünü kazandı. Kullandığımız 10 Türk lirasının üzerinde resmi var. Bir dönem ODTÜ’de görev yaptı.  

12 Mart 1971 Darbesi sırasında ODTÜ’de görevdeydi. Kemal Kurdaş, rektör olarak Arf gibi, Oktay Sinanoğlu’nu da ODTÜ’ye getirebilmişti. Aktarılanlara göre, Cahit Arf dünyaca ünlü bir bilim adamı olduğu için generaller kendisiyle tanışmak istemişler, o da gitmiş.  Generaller kendisine serzenişte bulunmuşlar, öğrencileriniz söz dinlemiyor, itiraz ediyorlar. Cahit Arf kısaca yanıtlamış; Biz onları itaat etsin diye değil, sorgulasınlar diye yetiştiriyoruz.

7 YILIN İZİ'NE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ 

Bilim insanı araştıran, sorgulayan kişidir. Cahit Arf bunu “Bilim insanının amacı anlamaktır. Ama büyük harflerle anlamaktır” diye tanımlar. 

Matematiği bir meslek dalı olarak değil, bir yaşam tarzı olarak gören Cahit Arf’ın bir dileği vardır: “Tek istediğim sizin gördüğünüzü başkalarının da görmek istemesi ve bunu siz paylaşarak yayabilirsiniz. Benim elime geçen bir şey yok amacım toplum olarak bir şeylerden haberdar olmaktır!”

Bilgiye ulaşmak, toplum olarak bir şeylerden haberdar olmak istiyorsak, basına gereksinmemiz var.  Gerçeği bulmaya çalışan bilim insanı gibi, haberciliği, basın emekçiliğini bir yaşam biçimi olarak kabul eden insanlardan söz ediyorum.

1968 yılında ODTÜ Öğrenci Birliği Başkanı olarak birçok eyleme katıldım. Yürüyüşlerde, mitinglerde, toplantılarda birçok basın emekçisini tanıdım. Karda, kışta, sıcakta, yağmurda, çatışmada görevini yapmaya çabalayan, haberci ve fotoğrafçı insanları tanıdım. Bülent Ecevit’le Özgür İnsan Dergisi’ni çıkartmak için bir araya geldiğimizde yine dostlarla birlikteydik. Okuldan mezun olup, İzmir’de bir yandan mesleğimi yaparken, Demokrat İzmir gazetesinde “Hakça” başlığı altında köşe yazıları yazdım.  Birkaç hafta Halk Sektörü sayfasını düzenledim. Bunlar gönüllü çalışmalardı. Daha sonra da sürdü, sürmekte.

Neden uğraşıyoruz? Daha iyi bir ülke için.

Bunun için olmazsa olmaz değerler var: Birincisi, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü ve devrimlerini özümsemektir.

Özgürlükten ve bağımsızlıktan yana iseniz kimsenin düşüncesinden korkmazsınız. Zamanınızın elverdiği sürece, her söyleneni dinlemekten, her verileni okumaktan bir zarar gelmez. Tam tersine, sizinkinin aynısı olmayan düşünceler sizin ufkunuzu açabilir. Bir başka anlatımla, özgür ve bağımsız kişi her okuduğuna, her duyduğuna inanmaz.

Bunun için kişinin kendi özgür vicdanı ile karar vermesini vurgulayan bilim ağırlıklı bir eğitim şarttır. 

Düşünce özgürlüğü kültürel birikimle genişler. Bu birikimden rahatsız olanlar ise siyaseti iktidar için yapanlardır. Bu kişilerin yaptığı ve yaptırdığı işlerin bir kısmı etik, yani ahlaki değildir. Ticaret veya sanayi ürünü olarak yapılıyorsa da yanlıştır, sahtedir, malzeme miktarı, cinsi eksiktir. Örnek olarak depremde yıkılan binaların neredeyse tamamı yanlış ve eksik imalattandır. Marketlerde satılan hileli ballar, deterjanlar, gıda ürünleri de bu anlayışın yaşamımıza yansımasıdır.

Basın emekçisinin görevlerinden birisi de bu yanlışı, ahlaksızlığı, soygunu bilimsel olarak kanıtlandığı zaman bunu halkına anlatmaktır. Bu işin fiziki tarafı.

Öte yandan düşüncesini paylaşmak isteyenin düşüncesini kitlelere aktarmak da bir basın emekçisinin görevidir. Basın emekçisi, bu hizmetinden dolayı baskı altına alınamaz. Ancak, yıllardan beri yaşanan bir olay var ki birçok basın emekçisinin haberi yayınlanmadan önce sansüre uğrayabiliyor, tam tersine değişiklik yapılabiliyor.

Korkunun bir yararı yok. Özgürlük ve bağımsızlık bizim karakterimizde var. Karakterimizi baskılamayalım.

Düşünce özgürlüğü kültürel birikimle genişler. Bu birikimden rahatsız olanlar ise siyaseti iktidar için yapanlardır.