Siyaset saygın bir iştir. Siyasetle ilgilenen herkesin bir partiye kayıt olması yararlıdır ve gereklidir. Demokrasinin kökleşmesi ve yücelmesi için siyaset yapanların da eğitimi şarttır. Bu eğitim parti tüzüğünün ilkelerinden başlar, parti işleyişi ile devam eder. Ülke ve dünya ekonomisi, kültürel farklılıklar, ekonomik gelişmeler, insan davranışları, doğa ve çevre koruma gibi konular bu eğitimin olmazsa olmazlarıdır. Partililer ne kadar bilgili, donanımlı olurlarsa çevrelerine parti politikalarını daha etkili biçimde anlatabilirler.
Batı’da daha sık gördüğümüz bu uygulama Türkiye’de gereğince benimsenmiyor. Partiler genelde yönetimi eline alan genel başkanın hegemonyası ile yıllarca yönetiliyor. Parti içi eğitimi olan partiler arasında CHP’yi saymak mümkün. 1970’lerde başlayan parti içi eğitim çabaları yıllar içinde bir birikim oluşturdu. Yeterliliği tabii ki tartışılır.
Sol partilerde, parti içi yarış parti içi kavgaya dönüşme eğilimindedir. Bilgisini göstermek isteyen partili de sürekli genel merkezi ve genel başkanı eleştirmekten hoşlanır.
1968 Kuşağı olarak birlikte çalıştığımız ve Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonunda da mücadele verdiğim bir dostum, Turan Pazarlı, Facebook’ta yayınladığım bir köşe yazısına yorum yaptı. Bu yorumu sizlerle paylaşıyorum:
“Ben ilk oyumu 1969 yerel seçimlerinde kullandım. Yani 52 yıl evvel. 1975 yılında Çankaya ilçesine kayıt oldum. İl, ilçe yönetimlerinde bulundum. CHP'liler hakkındaki gözlemim şu,
Tüzüğünü bile okumamış partililer hiç bir şeyden tatmin olmazlar. 11 anakentin CHP'de olması kimseyi tatmin etmiyor. Sürekli genel merkezi eleştirmek bir marifet sayılır. Neden yaptığını sorsanız "öz eleştiri yapıyoruz" gibi bir sahtekârlığın arkasına sığınırlar.
En kötü huyları partide birisi biraz sivrildi mi hemen yanına gidip "efendim bu yönetimle, bu başkanla parti bir yere varamaz. Sizin gibi birinin çıkıp partiyi düzene sokması gerekir" diye insancağızı şişirmeye başlarlar. Buna en çok partinin beladan kurtarıp kontenjandan milletvekili yaptığı politika cahili kişiler inanır. İlk fırsatta Genel Başkan adayı olur, beceremeyince en cahilleri parti kurup, şansını dener, üç beş kuruş parası varsa oda yanındaki üç kâğıtçılara gider.
Muharrem bey bunların içindeki en tecrübelisidir. İki kez kurultay delegesinden destek alamayınca kendi eksikliğini düşünmek yerine, Genel Merkezi suçlayıp parti kurdu. En cahillerin sınıfına düştü. Yaptığı ilk Genel Kurulda bir yere gelemeyen İnce hayranları birer ikişer partiyi terk etmeye başlayınca ve ilk seçimde kendinin sandığı yüzde 30 oy yerine yüzde 1'i görünce aklı varsa "Ben zaten CHP'li doğmuşum, birlik olmak gerekir, partime dönüyorum" deyip parti borçlarını CHP'ye ödetmeyi beceremezse, kötü günler kendisini bekliyor demektir.”
Yorumdan çıkarım şöyle olmalı: Her partili her göreve aday olabilir, kazanabilir, kaybedebilir. Kaybettiği zaman partiyi terk edip yeni partide “kurucu görevli” olarak unvan sahibi olmak insana mutluluk verebilir. Ancak ayrıldığı parti ile yarışmak kolay değil.
Eski bir söz vardır: Ayrılan parça ana gövdeden büyük olamaz. Bunun bir istisnası var; o da AKP. AKP’nin kuruluşu, sadece sağ partilerle girdiği seçim başarısı değil, genel seçim başarısı. Bu Türkiye’de bir projenin uygulanışıydı. Zaman zaman anlatıyorum.
Partiler tüzük ve programlarının yanı sıra ülke sorunlarıyla ilgili çözümlerini de anlatmak durumundalar. Bunların hazırlanması da başlı başına bir ekip ve çalışma ürünü.
Herkesi eleştirmek kolay, bizim insanımıza da uygun bir tutum. Ancak siyasette önde olanlardan beklentiler sadece böyle değil. Eski örneklere gitmeye de gerek yok. Yakın tarihten bir örnek vereyim:
Türkiye’nin yetişmiş insanlarından birisiydi Emine Ülker Tarhan. TBMM’de hukuk ve insan hakları ihlallerine karşı içerikli ve sert konuşmaları ile seviliyor ve takdir ediliyordu. 2014 Yılının Ekim ayında CHP’den istifa etti, Kasım ayında partisini kurdu. Anadolu Partisi 2015 yılında milletvekili seçimlerine girdi. Partinin oyu yüzde 0.06 oldu. Parti 12 Aralık 2015 tarihinde kendisini feshetti. Siyaset kurtları değerli bir insanı siyaset dışına itmiş oldu.
Siyaset yapmak isteyen özveri ile partisi için çalışmalı, geçerli ve gerçekçi siyaset üretmeli. Yoksa başkaları siyaset yapsın, ben onların kuyruğuna takılır yükselirim diye düşünenler varsa, sonuçlarını yaşamaya da hazırlıklı olmalı.
Ayrıldığı partisini karalamanın ince siyaset olmadığını bir kez daha hatırlatayım.