Altı partinin bir yıldır sürdürdüğü çalışmalar, 30 Ocak’ta Ortak Politikalar Mutabakat Belgesi başlığıyla açıklandı.
Bir yıldır yandaş medya, Altılı Masa’nın partilerine söylemediği sözü bırakmadı. Amaçları bir masa çevresinde toplanan partileri birbirine düşürerek parçalamaktı, olmadı.
Açıklanan mutabakat belgesinde 2 bin 300 kadar maddede hedef, politika ve projeler ortaya konuyor. Yandaş medya 2 bin 300 maddeyi göz ardı edip, şu yok, bu yok diye televizyonda ve basında eleştiri yapıyor. Bir kısmı liderlerinden aldığı ilhamla, ağzını da bozuyor.
Basında Erdoğan’ın kullandığı bazı hakaret sözlerinin derlemesi var: Çapulcular, işgalciler, teröristler, eşkıyalar, çürükler, sürtükler, vandallar, edepsizler, provokatörler, alçaklar. Geçenlerde çocuğuna karne hediyesi olarak kasaptan et aldığını söyleyen bir annenin görüntüsünü paylaşan kameraman işten atıldı. Haber doğru veya kurgu, bu bir başka konu. Erdoğan muhabire ilişkin olarak “Kameraman kadının veya kızın neyse ne kadar bu işte hem cahil hem de yapısı itibarıyla bozuk olduğunu ortaya koyuyor” dedi.
Erdoğan, 2011’de Konya’daki mitinginde de, Hopa'daki olayları protesto etmek için tank üzerine çıkan ve polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş için "O kadın, kız mıdır kadın mıdır?" ifadelerini kullanmıştı.
Muhabirin, köşe yazarının, mühendisin, mimarın, şoförün, ustanın kadın veya kız olmasından kime ne? Ortada bir görev varsa, bir hizmet varsa onu değerlendirmek gerek. Yoksa sosyal medyada bazılarının doktor raporları, askerlik için verilen çürük raporları dolaşıyor.
Kişinin yapısı mı, hizmeti mi, sorusu mu önemli?
Birisi bozuk deyince bozuk mu olunuyor ya da sürtük veya çürük?
Gerçek şu ki, ağzımızdan çıkan sözcükler eğitimimiz ile paraleldir. Karşımızdakine hakaret etmek, bağırmak, çığırmak ise aczimizin ifadesidir.
Eğitimli insan, sorumlu insan sözü söyleyene değil, neyi söylediğine bakar. Tabii ki, geniş kitleler, lidere bağlı kesimler söyleneni olduğu gibi kabul eder, burada da liderin kişiliği değil ne önerdiği, ne söylediği ve ne yaptığı sorgulanır.
30 Ocak’taki Ortak Mutabakat Metni açıklamasından sonra yandaşların morali çok bozuldu, söylenmeye başladılar. Haksız sayılmazlar zira onların varlığı Erdoğan’ın seçimi yeniden kazanmasına bağlı. Bir de madalyonun öbür tarafı var. Altılı Masa içindeki herhangi bir partiyi tuttuğunu yıllardır söyleyip, mutabakat metnini eleştirerek dolaylı AKP desteği verenler de var. Bu kişilerin bir kısmının, parti içi söylemde üyelerini özgür bırakan CHP’den geldiğini de söyleyebilirim. Bilinçli olarak dolaylı AKP desteği verenlerin dışında kalan bir kesim de CHP’nin tek başına iktidar olup devrimlere devam etmesini istiyor.
Gerçek şu ki, çok partili dönemde CHP, SHP, DSP hiçbir zaman tek başına iktidar olmadı. İktidar koalisyonlarla geldi.
Erdoğan’ın tek kişilik yönetimini devirmek için, seçimleri kazanmak zorunlu. Bu kez, akşam-sabah milletvekili pazarlığı yapmak yerine, bir yıl süren yorucu, belki de gerilimli fakat altı partinin de direnerek bir ortak politikalar mutabakat belgesini imzalaması büyük bir gelişmedir.
Kişisel olarak partiler ve liderleri hakkında olumsuz, hatta ters görüşlerimiz olabilir. Ancak, baskı altında olduğumuzu düşündüğüm bir ortamdan kurtulmak için seçime dek durumu kabullenmek gerekir diye düşünüyorum. Seçim kazanıldığında da sabırla ortak politikaları desteklemek bizi, yani ülkemizi beş yıl sonra farklı bir noktaya götürecektir inancındayım.