İzmir’den Kültürpark dışında ne kaldı ki geriye?
Nerede Sarı Kışlamız? Yerinde çim ve beton var şimdi o koca tarihin; yeşil alan diye yutturulan…
İzmir İktisat Kongresi’nin yapıldığı bina da böyle yıkıldı ve boş bir alan şimdi orası; etrafı otoparklarla çevrili.
Kordon’daki güzelim evler yıkıldı çimento fabrikaları için; Belediye Başkanı EBSO Başkanlığından gelmeydi. Sonradan çok pişman olduğunu ifade etse günah çıkarsa da yok edilmişti İzmir’in Kordon’u; biz hâlâ Kordon zannediyoruz oraları…
Kültürpark’a da fuar, panayır ve en sonunda da pazar işlevi yüklendi! Fuar işlevinin, o günkü koşullar ve İzmir’in ekonomik kapsayıcılığı, etkileyiciliği göz önünde bulundurulursa, hak verilebilir. Ya diğerlerine?
Nedense her başı sıkışanın aklına hemen Kültürpark gelir. Polise yer gereklidir, Kültürpark; Vakıf Üniversitesine yer gereklidir yine Kültürpark. Orta öğrenim okuluna “ekolojik alan” gerekir hemen Kültürpark. Kitap Fuarı hep Kültürpark’tadır. Masumdur bunlar; kamuoyu hoş görür ve kolayca da kabullenebilir. Bunlardan âlâ koçbaşları mı olur? Sermaye çukuruna yatmış, göğü delmeyi beklemektedir zaten! Belediye Kültürpark’ın altını oyar ve ön hazırlığı olarak da otoparkını hazırlar. Kentin otoparka gereksinimi vardır onun için denir. Oysa dünyada bir eşi örneği yoktur böylesi ekolojik, tarihsel, kültürel anlamı, değeri olan bir yaşam alanının altının oyularak otopark yapılmasının. Nerede görülmüştür kent merkezine otopark yapılması? Kent içi ulaşım ağlarının son noktalarındadır otoparklar; efendiler de toplu ulaşımdan yararlanabilsinler diye. Böylece kent trafiği de rahattır kentli de.
Bu otoparkın amacı, çukurundan çıkıp gök delecek olanın, otoparkını Kültürpark otoparkına bağlayacak olmasıyla ve hangarlar denilen yıkılması geciktirilen ucubelerin Kongre Merkezi olarak planlanmasıyla anlaşılır olur.
Beş bin yıllık yerleşim yeri olduğu Tepekule Kazıları ile belgelenen, ancak Yeşilova Höyüğü kazılarıyla sekiz bin beş yüz yıllık tarihî yerleşim yeri olduğu bilimsel olarak kanıtlanan İzmir’imizde kaç tane yüz yıllık bina gösterebilirsiniz?
Bu kenti neden yıkıyorlar, yağmalıyorlar ve tarihi ile kültürü ile doğası ile yok ediyorlar? Ne düşünüyorsunuz?
Bence kent belleğimizle, tarihimizle, doğamızla yabancılaştırıyorlar bizi. Böylece kenti tam da istedikleri ve bugüne kadar yapmayı becerebildikleri gibi, bütün bunları sermayeye çeviriyorlar; biz anlam olarak, ilgi olarak kentimiz bakımından yoksullaşırken sermaye büyüyor ve kenti yutacak hâle geliyor.
Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyeti simgeleyen; Montrö, Lozan, 26 Ağustos, 9 Eylül, Kahramanlar kapılarını yıkmak bakalım Tunç Soyer’e nasip olacak mı?
Ne dersiniz? Ne yapmak gerek?