İktidarın destekçileri kendilerinde olmayan her şeyin sarayda oturanda olmasıyla kendini onunla özdeşleştirenler. Bu sıradan ve kendiliğinden oluşan bir yaklaşım değil.
2002 yılında iktidar olan AKP, 2012 yılına kadar yoksul insanların beklentilerini dile getirmeye çalıştı. Yoksulluk sınırının altında yaşayanlara verilen kömür yardımı, makarna paketi sistemli bir programın parçasıdır.
Önce dünya istatistiklerinde yer alan yoksulluk tanımını yapalım. Yoksulluk, bir kişinin yiyecek, barınma ve giyim gibi temel kişisel ihtiyaçlarını güvenilir bir şekilde karşılayacak gelirden (veya diğer destek araçlarından) yoksun olma durumu olarak tanımlanır. Diğer destek araçları makarna, kömür ve daha sonra getirilen doğal gaz, elektrik destekleridir.
Dünya Bankasının 2018 yılı verilerine göre, Türkiye nüfusunun yüzde 14,4’ü yoksulluk sınırının altındadır. Günde 10 Dolar’dan az gelir elde edenlerin oranı yüzde 30.48’dir; bugünkü Türk Lirası ile ifade edersek günde 135 liradan az kazananların, yani 26 gün çalışarak 3 bin 500 lira kazananların oranı yüzde 31’e yakındır.
Neredeyse Türkiye’de 3 kişiden birisi yoksulluk sınırının altındadır.
Yine 2018 yılında, beş buçuk Dolardan az kazananların oranı Türkiye’de yüzde 10.2’dir. Yani bugün bin 950 TL’nin altında geliri olan yaklaşık 9 milyon nüfus vardır.
Kısacası; Türkiye’de en az 26 milyon kişi yoksuldur ve 9 milyonu ise muhtaç durumdadır. İşte Erdoğan’ın hedeflediği kesim bu kesimdir.
Yıllarca kömür ve makarna ile devletten “iane” alışkanlığı bir anlamda olayı Erdoğan ile özdeşleştirilme hareketinden başka bir şey değildir. Bu arada “one minute” ile başlayan diklenme tavrı, devlet başkanı kalkanı arkasında muhalefet eden her parti, kuruluş, devlet kurumu ve kişiye hakaret etme serbestisi yoksul ve ezilen kesimlerin isyan duygularına hitap etmektedir. Dünyadaki her ülkeye sert söylemlerde bulunmak, birçok konuda dünya lideri olduğumuza ilişkin yapılan propaganda yerini bulmaktadır. Bir dilim ekmeğe muhtaç olanlar, devletin büyüklüğü üzerine anlatılan öykülerle içlerinde bir rahatlık hissetmektedirler.
AKP’nin oy deposu olarak gördüğü, yoksulluk sınırı altında kalan kişilerin sayısını artırmak için, elektrik, doğalgaz, tüpgaz, mazot ve benzine yüzde yüzden fazla zam yapmak bir planın parçasıdır. Markette, semt pazarında satılan her ürün raflara, tezgâhlara bir araç ile getiriliyor. Yani mazot ve benzin masrafı ikiye katlandı. Gübre ve kimyasal ilaçta üç misline ulaşan zamları da dikkate alırsak, tarım ürünlerinde bu yıl fiyat artışı kaçınılmaz. Gübre ve zararlılara karşı kimyasalları kullanmaktan kaçınanlar için verim düşüşü de kaçınılmaz.
Neresinden baksak, ay sonunu zor getirenler, elektrik, doğal gaz, tüpgaz faturalarıyla bir sıkıntı içine girecekler.
Bu da insanların sosyal yaşamına etki edecek. Tatile çıkmayı erteleyecekler, dışarıda yemek yiyenler bunun sayısını azaltacaklar, yemeğini dışarıda yemek zorunda olanlar ise daha ekonomik yemeği seçecekler. Berber ve kuaför ziyaretleri azaltılacak, ayakkabı ve giysiler daha ekonomik yerlerden temin edilecek.
Saymakla bitmez, ama sonucu belli: herkesin yaşam standardı düşecek. Tabii ki yandaşlar hariç…
Düşen yaşam standardı ile orta gelir grubu alt gelir grubuna yaklaşacak, üst gelir grubu ile alt gelir grubu arasında farklılaşma büyüyecek.
Orta gelir grubu devlet desteğine muhtaç duruma getirilirse, seçime giderken iktidar vaatlerinden etkilenme durumu olabilir.
Kılıçdaroğlu önderliğinde bir araya gelen 6 partinin sayısı artabilir, sonunda yoksullaşan seçmen Erdoğan’da değil, kendi birleşmesinden güç alabilirse, kurtuluşun orada olduğunu görecektir.