Yaşanan olayları hatırlamak bazen zor olur. Bazen içimizi sızlatan şeyleri görmezden gelmek en iyisi gibi gelir. Ama acıları görmezden gelmek, yok saymak bizi iyileştirir mi? İçine girdiğimiz sert kabuklar bizi başkalarından korusa da belleğimizdeki şeylerden korumaya yeter mi? Sanırım yetmez. O nedenle her zaman yapamasak da acıları görmezden gelmemek, içtekini dışarı çıkarmak iyileşmek için gerekli. 12 Eylül’ün akla getirdikleri de birçok kişi için böyle olmalı.
12 Eylül’ün üzerinden 40 yıl geçmiş. Ne kadar uzun bir süre. Sağlıklı ilerleyen bir ömrün yarısı kadar bir süre. Ama 12 Eylül öncesinde ve sonrasında yaşanan olaylarda bazıları 40. yaş gününü göremeden ayrıldı aramızdan.
Benim gibi 12 Eylül 1980’de çocukluğun saflık döneminde olanların bile hatırladığı acı dolu günler. Televizyonlardan okunan darbe bildirilerinin, sıkıyönetim emirlerinin ne anlama geldiğini bilmeyenler için bile kötü hisler uyandıran zamanlar. Gözaltılar, işkenceler, idamlar, hapisler, açlık grevleri, ölüm oruçları, cezaevi operasyonları, sokak çatışmaları, ölümler, ölümler ve acılar. Ve hepsinin üstünü kalın bir örtü gibi örten üniformalı adamların meydan konuşmaları, vatan, millet, bayrak, din, iman temalı hamaset dolu nutukları.
12 Eylül’ün yıl dönümü vesilesiyle; terörü önce başlatıp, sonra besleyip sonra da darbe için ortam yaratanların aslında kimin “çocukları” oldukları ve neyi “başardıkları” yeniden düşünülmeli. İşçinin, çiftçinin, yoksulun hakkını emeğini sömürecek bir düzen kurmanın ve üstelik bu düzeni yine işçinin, çiftçinin, yoksulun oyları ile sürdürmenin ne menem bir şey olduğunu düşünmeli.
Hepsini düşünmek, acıları unutmamak ve hatırlamak gerek. Ama intikam için değil, kendimize acımak için değil, gidenlerin ardından bakıp yılgınlığa düşmek için değil;
Yeniden yaşamamak için… Gidenlerin boşa gitmediğini bilmek için… Yeniden darağaçları kurmak isteyenlere karşı çıkmak için… Hukuk ve adalet olmayan bir toplumda nefes bile alınamayacağını söyleme gücü bulmak için… Halkı yoksulluğa, işsizliğe, çocuklarımızı eğitimsizliğe sürükleyenlerin kötü yönetimlerini vatan, millet, bayrak, din temalı hamaset nutuklarıyla gizlemelerini önlemek için… Gençlerimizin umutlarını bir kez daha yok etmelerine izin vermemek için… Daha özgür, daha mutlu bir dünya ve toplum için çalışmaya yeniden karar vermek ve sahiden çalışmak için…
12 Eylül’ü, öncesini, sonrasını, onu yaratanları, ondan yararlananları, ülkeyi faşizmle yönetmek isteyenleri hatırlamak, görmek ve hepsiyle topyekûn mücadele etmek gerek. Ama öncelikle bunu nasıl yapacağımızın üzerinde düşünmeliyiz. Nasıl sorusuna verecek cevabı hep birlikte bulmalıyız. 12 Eylül'ü yaratmak isteyenler buna uygun ortam sağlamak için bizi kamplara böldü. Bizi birbirimizle konuşamaz, tartışamaz, birbirimize tahammül edemez hale getirdi. Belki de 12 Eylüllere karşı çıkmanın, bir daha yaşanmamasını sağlamanın yolu bu kamplaşmadan kurtulmaktan geçer. Bunun için kimseyi öteki saymadan, kimseden umudu kesmeden, herkesle konuşarak, herkesi en az kendimiz kadar değerli sayarak cevabı hep birlikte arayıp bulmalıyız.