Daha 10 yaşında. Ürkek gözlerle etrafına bakıyor. Oturduğu koltukta eğreti oturuyor. Ait olmadığı bir yerde olduğunu biliyor. Saygılı olmaya, bir hata yapmamaya çalışıyor. Saçları kısa traşlı, özenle taranmış, giyinmiş. Yatılı okullarda, yetiştirme yurtlarında büyüyenlerin hemen tanıyacağı ürkeklik ve çekiniklik içinde. Kendisine biçilen rolü oynamaya çalışıyor.
Azad, adının anlamı olan özgürlüğü yaşayamadığı bir ülkede doğdu. Bilinmez nedenlerle devletin koruması altına alındı. Kendisini koruması gereken devlet, onu kameraların önüne çıkarıp, koruma altında olduğunu en yetkili(!) ağızdan herkese söyledi. Onun adına karar verenler tarafından medyaya gösterildi, koruma altında olduğu ifşa edildi, üzerinden dini duyarlılık kasıldı. Öznesi olması gereken 23 Nisan kutlamalarının nesnesi haline getirildi.
Sanki kendi istemiş de verilmemiş gibi sanki kendisi için çok önemliymiş gibi çikolata verilmediği, neden verilmediği, ne zaman verileceği söylendi. Yepyeni bakan muhtemelen bazı hükümlerini bildiği Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni biraz olsun içine sindirmiş olsaydı tüm bunları yapmaması gerektiğini bilirdi. Ama orada olmasının, bakan yapılmasının nedeni çocuk haklarına dair bilgi ve duyarlılığı olmadığından bunun bir önemi yoktu.
Azad’a çikolata vermeyen yepyeni bakan Azad’la konuştuklarını, anlaştıklarını (!) söylemiş. Orada değildik ama hepimiz adımız gibi biliyoruz ki bu karara varılırken Azad’a sorulmadı. Onun görüşleri alınmadı. Zaten Azad’a görüşlerini açıklama, karşısındaki kişi bakan bile olsa isteklerini söylemesi öğretilmedi. Bakan dâhil orada bulunanların da böyle bir derdi yoktu. Onların derdi fırsat bulmuşken dini değerlere ne kadar önem verdiklerini birilerine göstermekten ibaretti. Oysa Azad’ın derdi ne çikolataydı ne de çay. Onun derdi bir hata yapmadan, yurda döndüğünde arkadaşlarına ve yöneticilere karşı kendisini mahcup hissettirecek bir şey olmadan oradan çıkabilmekti.
Bakış açılarını ve davranışlarını değiştirecekleri konusunda bir umudumuz yok ama yepyeni bakana söylenmesi gereken iki çift lafımız var: Azad’ın ve çocukların sizden istediği şey ne çay ne çikolata, onların sizden istediği şey işinizi iyi yapmanız ve çocukları korumanız. Eğitimsizlikten, istismardan, şiddetten, ticari ve cinsel sömürüden kurtarmanızdır.
Okula gidemeyen, gittiği okulda eğitim alamayan, tarikat yuvalarında istismara uğrayan, yanarak ölen, sokakta, sanayide, tarlada çalıştırılan, beslenemeyen, şiddete maruz kalan çocukların geleceği için çalışmadıktan sonra çikolata verseniz kaç yazar. Bunları yapmaya niyetinizin de iradenizin de gücünüzün de olmadığını biliyoruz. O nedenle hepimizin yüzüne bakıp sahte gülümsemelerle çocukları koruyormuş, tek eksikleri çikolataymış gibi yapmayın. Söylemenize ve göstermenize gerek yok, yüreğinizin taşlaşmış olduğunu biliyoruz.
Merak etme Azad senin ve tüm çocukların “azatlığı” için daha çok çalışacağız. Her türlü kötülüğü yapıp, yaşanan hiçbir günaha ses çıkarmayanların Ramazan ayını bahane ederek sana bir çikolatayı çok görmelerini unutmayacağız. Senin ve tüm çocukların mutlu geleceği için kılını kıpırdatmayıp senin üzerinden kendine siyasi şov yapanlar gidecek. Onlar gittiğinde 23 Nisanlarımızı coşkuyla kutlayacağız.
Güzel gözlerinden öperim.