Gerçek olan şu ki; 10 ilimizi kapsayan deprem felaketi; deprem ülkesi Türkiye’nin geçmiş deprem felaketlerinin oluşturduğu derin acılardan ders almadığı ve depreme hazır olmadığı gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Yüzümüze çarpan bir başka gerçek de; insanların mal ve can güvenliğinin değil, “rant”ın öncelenmesidir.

Karşılaştığımız felaketin ağır bilançosunun oluştuğu tablosu; depremin değil, umursamazlığın, tedbirsizliğin, akla ve bilime direnmenin ölümlere, yaralanmalara, yıkımlara yol açtığını anlatıyor.

Bu bağlamda; televizyon kanallarına çıkan, gazetelere açıklamalarda bulunan yer bilimciler, bilim insanları feryat ediyorlar, “dilimizde tüy bitti, deprem gerçeğini, alınması gereken tedbirleri her felaketten önce de, sonra da anlatıyoruz; ilgililere, yetkililere anlatamıyoruz…” diyorlar.

Unutmayalım ki; deprem doğa olayıdır, “kader” söylemiyle açıklanamaz.

Depremin açıklanması da, önlem alınması da “bilimsel” olmak zorundadır, bu bilim dalının adı da “yer bilimi”dir. 

Deprem önlenemez, ancak; depremin neden olduğu mal ve can kaybı, oluşturduğu tahribat alınan tedbirlerle önlenebilir.

Bu tedbirlerin en kısa anlatımı da; depreme karşı hazırlıklı olmaktır.

Diyebiliriz ki; deprem öldürmez, ihmal, tedbirsizlik, denetimsizlik, plansız ve çarpık kentleşme öldürür.

Bu nedenle; planlı kentleşme ve sağlıklı konut üretimi; etkili idari ve teknik denetimi, deprem bilincini, eğitimi, özetle; depreme hazırlığı bir “güvenlik politikası” olarak ele almayı öngörüyor.

Çünkü; barınma ve konut, özünde mal ve can güvenliği, ülke güvenliği konusudur.

Bu arada; son deprem felaketinde yıkılan binaların önemli bir bölümü, 1999 Marmara depreminden sonra yayımlanan “DEPREM YÖNETMELİĞİ”ne göre inşa edilen binalardır.

Bunun anlamı; idari ve teknik denetimsizliktir, yerel ve merkezi yönetimlerin “rant”a kapı aralamalarıdır.

Jeolojik zemin etüdünden, Çevresel Etki Değerlendirme  (ÇED) raporuna ve oturma iznine kadar inşaatın her aşamasında ihmal ve denetimsizlik söz konusu.

GELİYORUM DİYEN FELAKET

Yaşadığımız son deprem felaketi; adeta bağıra bağıra “geliyorum” dedi.

Son 20 yılda, seçimlere endeksli 9 kez imar affı çıkarıldı.

Bu arada; 1999 depreminden hiç ders almadık.

Plansız ve kontrolsüz, denetimsiz çarpık kentleşmeyi önlemek bir yana özendirdik.

Malzemeden çalan müteahhitler, kurallara uymayan mühendisler, denetim görevini yerine getirmeyen yerel ve merkezi yönetimler, yapı denetim şirketleri “rantsal” dönüşüme evrilen “kentsel” dönüşüm; depremde ölüme ve yıkıma adeta istemeden davetiye çıkarmış oldu.

Öte yandan; depremde çöken hastaneler, belediye binaları, öğrenci yurtları, okullar, kullanılamaz hale gelen yollar, havaalanı pisti, bize ihmal ve denetimsizliğin kamu binalarının yapımında da yoğunlaştığını gösteriyor. 

Bunun yanında; depremde toplanma alanlarına AVM’ler yapıldı, plazalar dikildi. 

1999 depremi sonrası deprem vergisi ve özel iletişim vergisiyle toplanan paralar depreme hazırlık yerine amaç dışı olarak “duble yol” yapımında kullanıldı. Böylece, depreme hazırlıksız yakalandık.

Umuyorum ki; bu son felaketten bir ders çıkarırız, popülist siyaset değil, insan yaşamı kazanır.

NELER YAPMALIYIZ?

Depremden korunmak için deprem öncesi ve sonrası olmak üzere iki evrede önlem almak gerekiyor.

Bu bağlamda; deprem öncesi altyapı ve konut inşaatının her aşamasında yerel ve merkezi yönetimler yapı denetim şirketleri tarafından etkin denetim yapılmalı.

Kentsel dönüşüm “rant”a dönüşmeden öncelikle konutlar ve giderek kentler yenilenmeli veya güçlendirilmeli.

Yerel yönetimler imarlı, alt yapılı arsa üretip konut kooperatiflerine tahsis ederek kooperatifler aracılığıyla konut sahibi olmak isteyen dar ve sabit gelirliler özendirilmeli.

Ayrıca; konut kooperatifleri kentsel dönüşüm operasyonuna dahil edilmeli, TOKİ de, düşük faizli, uzun vadeli konut kredisiyle kooperatifleri destekleyerek dar ve sabit gelirlilerin sağlıklı ve güvenli konuta erişimlerini kolaylaştırmalı.

Öte yandan; depreme hazırlık bağlamında bilgilendirme ve bilinçlendirme eğitimi, belli periyotlarla deprem tatbikatı, acil durum yönetimi, arama ve kurtarma konusunda mahalle bazında gönüllülük esasına dayalı sivil toplum örgütlenmesi gerçekleştirilmeli ve sürekli eğitim programı uygulanmalıdır. İlkokuldan başlayarak deprem bilincini oluşturmak üzere okullarda depreme hazırlık eğitim programı ders olarak okutulmalı. 

Sonuç olarak: Deprem değil; bilime önem vermemek,  ihmal, tedbirsizlik ve denetimsizlik öldürür.

Son deprem felaketinin açtığı yaraları milli birlik ve beraberlik ruhu içinde dayanışma ile sarmayı başaracağız.