Her alanda dengelerin korunması adına, alma verme dengesi bireylerin ilişkilerinde hem duygusal hem de fiziksel olarak sürdürülebilir bir bağ kurmalarını sağlar…
Bu haftaki yazım hayattaki alma verme dengesi ve bu dengesizlikte arada kalan kadınlar için olacak…
Neden mi kadınlar? Çünkü kadınlar hep fazla fedakâr ve fazla verici rolünde…
Buraya tekrar geri geleceğiz ama önce alma verme dengesi nedir? Buna biraz bakalım…
Alma - verme dengesi nedir? sorusundan başlayalım
Almak, kişinin karşı taraftan sevgi, ilgi, yardım, destek veya başka değerler talep etmesi ya da bunları kabul etmesidir.
Vermek, ise kişinin başkalarına aynı şekilde bu değerleri sunmasıdır.
Bu iki yönlü süreçte dengenin korunması, ilişkilerin sağlıklı bir şekilde devam etmesi için önemlidir. Bir taraf sürekli verirken diğer taraf sürekli alıyorsa bu ilişkide kopuşlar ve duygusal yıpranmalar oluşabilir…
Kadın ve alma - verme dengesini konuşacak olursak kadınların bu dengede oynadığı rol toplumsal beklentiler, kültürel değerler ve bireysel yaklaşımlarla şekillenir.
Geleneksel toplumlarda kadınlar, genellikle veren taraf olarak görülür. Ev işleri, çocuk bakımı, duygusal destek gibi alanlarda hep kadının fedakâr olması beklenir…
Yani çocuğu doğuran kadın ama sadece çocuk kadına ait değil ki, ya da evde sadece yaşayan kadın değil ki…
Bazen evde aile 4 kişiden oluşuyor ama yemek, temizlik, alış veriş her şey kadının üzerine kalıyor.
Peki, neden kadın tüm yükü omuzlarına almalı? Neden erkekler bunu görmezden gelip bu kadının göreviymiş gibi bakıyor duruma?
Her zaman yaptığı ama bir kere yapmadığı bir şey olunca da destek olmak yerine neden yapmadın bunu sen yapıyorsun oluyor adı…
Kadın eş ise fedakâr olmalı kadın anne ise fedakâr olmalı kadın kız kardeş ise fedakâr olmalı peki neden?
Bu durumda kadın kendi ihtiyaçlarını geri planda bıraktığı için tükenmişlik yaşamasına neden oluyor…
Peki, ne yapmak gerek?
Aslında çok kolay almayı öğrenmek gerekir. Ama kadının en çok zorladığı şey budur…
Çünkü kadınlar kendi ihtiyaçlarını ifade etme konusunda zorlanabilirler. Bu bazen suçluluk hissi ya da bencil olma korkusuyla ilişkilidir… Kadınların kendilerine zaman ayırması ihtiyaçlarını ifade etmesi ve karşı tarafın katkısını kabul etmesi alma – verme dengesinin sağlanmasının yollarından biridir.
Kadınların bu dengeyi kurması duygusal, zihinsel ve fiziksel sağlığı üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Sınır koymayı bilmek bencil olmak anlamına gelmez tam tersine sağlıklı ilişkilerin temelini oluşturur…
Her şey dengede olduğunda çok daha güzel hayatta ki tüm her şey gibi aşırısı ne olursa olsun güzel olmaz mutlu etmez…
25 Kasım Kadına yönelik şiddetle mücadele günü olarak anılmaktadır. Bu şiddet sadece fiziksel değil ruhsal ve duygusal olarak da yukarıda kaleme aldığım gibi dengesizlikler yüzünden kadınlara yaşatılmaktadır…
Farkındalığımızın artmasını diliyor ve dengede olmayı dengede kalmayı bir kadın olarak umut ediyorum…