25 Kasım 1960 Dominik Cumhuriyeti’nde faşist Trujillo Hükümeti'ne karşı verilen mücadelede sembol haline gelen Mirabal kardeşlerin tecavüz edilerek öldürüldüğü gündür.

Trujillo, tüm diktatörler gibi kendisine karşı çıkanlar, tutuklanmış ya da faili meçhul bir cinayete kurban gitmiştir. Trujillo yönetimine karşı insan hakları ve demokrasi için mücadelede simgeleşen kadınlar diktatörlük tarafından defalarca tutuklanmış. Mal varlıklarına el konulmuştur. Bunlarla yetinmeyen Trujillo bir halk konuşmasında “Ülkenin en büyük iki sorunu kilise ve Mirabal Kardeşlerdir” diyerek Mirabal kardeşleri hedef gösterdi. Bu konuşmadan sadece 23 gün sonra, hapishanedeki eşlerini ziyaretten dönen üç kız kardeş, uçurumdan aşağı atılarak öldürüldü. Bu cinayet resmi kayıtlara “trafik kazası” olarak geçti.(kaynak-Evrensel )

Yazının üst kısmına baktığımız zaman herkes kendi diktatörünün silüetini gördü muhtemelen. Dünyanın birçok ülkesinde sayısız diktatör uzun yıllar hüküm sürmüş ve iktidarda kaldığı süre boyunca tarihe yüz karası olarak geçecek işkencelere, ölümlere, faili meçhul cinayetlere parmak izlerini bırakmıştır. 1960 yılından bugüne kadar süregelen kadın cinayetleri tüm dünya devletlerinin alnında kara leke olarak asırlar sonra bile kaleme alınacak. 
Herkes kendi yarası kadar vardır yaşamda, biz de ülkemizde yaşanan en büyük yaranın duygusal tarafına değinmeden, bu yaşamda kadınların veri olarak geçtikleri tabloya değinerek başlayalım konuya. 

Ekim Ayı'nda 48 kadın cinayeti 23 şüpheli kadın ölümü
Eylül Ayı 'nda 34 kadın cinayeti  20 şüpheli kadın ölümü
Ağustos Ayı'nda 33 kadın cinayeti 24 şüpheli kadın ölümü
Temmuz Ayı'nda 23 kadın cinayeti 23 şüpheli kadın ölümü
Haziran Ayı'nda 41 kadın cinayeti 25 şüpheli kadın ölümü 
Mayıs Ayı'nda 40 kadın cinayeti 20 şühleli kadın ölümü
Nisan Ayı'nda 32 kadın cinayeti 13 şüpheli kadın ölümü
Mart Ayı'nda 25 kadın ölümü 21 şüpheli kadın ölümü
Şubat Ayı'nda 36 kadın ölümü 17 şüpheli kadın ölümü
Ocak Ayı'nda 31 kadın ölümü 21 şüpheli kadın ölümü... 

Yukarıda yazılan sayıların her birinin ismi var. İsimleri dışında hayatı, umudu, gülüşü, belki bir ya da iki çocuğu, annesi, babası, kardeşi, ablası ya da abisi vardı. Her birinin ayrı ayrı kahkası vardı, hani şöyle yeri göğü inleten cinsten. Bir bahçeleri vardı belki de çiçek ektikleri. Bir mutfakları vardı çay koyup demledikleri.  Arkadaşları vardı, hani belki sıradan ama sevdikleri. Belki sevdikleri vardı belki de seveceklerine olan umutları.  Bir fincan ve minik bir cezveleri vardı eşe dosta acı kahve yapıp kırk yılın hatrının sohbetini yaptıkları. Daha bugünü planlayamadan yarının gökyüzüne merdiven dayadıkları hayelleri vardı her birinin. Yukarıda yazdığım veriler Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun aylık verileri. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun (TKDKF) yayınladığı 10 aylık kadın cinayeti raporuna göre, 1 Ocak-31 Ekim tarihleri arasında 357 kadın, erkekler tarafından öldürüldü. 

Bu kadar kadın ölümlerinin olduğu ülkemizde her yıl olduğu gibi yine 25 Kasım'da kadın dernekleri bile ortaklaşamayacak ve her biri bir fikirden bölünüp azınlık bir kortejle İzmir’in bilmem hangi sokağında başlayacak yürüyüşe. Diğer bir kadın platformu kendini haklı bulduğu başka bir fikirden kaynaklı İzmir’in başka bir sokağını tutacak yürüyüş için. Partilerin kadın kolları hangi platformu kendine yakın görürse orada yer alacak ya da hiçbir platforma dahil olmayıp farklı bir sokakta kol kola girecek hemcinsleriyle. İki çiçek verecek, bir karanfil dağıtıp dağılacak. Diğer bir sokakta polisle karşı karşıya gelecek bir diğer grup. Bir iki yerde sürüklenecek, biber gazı yiyecek, tartaklanacak, göz altına alınacak. Bir diğer tarafta bir genç ne günü ne de anlamını bilmediği için ya da bilip çok da umursamadığı için pankart açacak ‘velev ki orospuyum‘ diye. Bir diğeri ya alkış tutacak ya da kaldırıp yere vuracak. Diğer taraftan başka bir pankartın sesi duyulacak. Sosyal medyadan ’amaçları toplumu kışkırtmak’ diye gündeme girecekler üzerinde 25 Kasım ile ilgisi olmayan bir yazıyla.  Adı kadına yönelik şiddet olan konuda bile her defasında bin parçaya bölüneceğiz. Biri kapalı diye dışlanacak, biri açık, biri teğmen diye parantez dışı kalacak bir diğer kadın solcu diye. Bizi her defasında ya bayrakla bölecekler, ya milletle ya cinsiyetle . 

Biz her yıl, her ay, her gün, her dakika öldürülürken, bölündüğümüz her bir duvardan çiçek açıp, yeşillenip daha da güçlenip daha gür bir sesle sokaklarda olan yerimizi alacağız. Cinsiyet fark etmeksizin, ırkımız, milliyetimiz, dinimiz, dilimizden bağımsız ortak sorunlarımızda buluşup bizi böldükleri yerden tüm diktatörleri sesimizle boğacağız elbet.  Ya da bugün bu yazıyı yazan benim pankartımı başka bir kadın taşıyacak, bir diğerimizin gülüşünü bir diğeri minicik bir kartona sığdırıp hakkını arayacak sokaklarda.  Ya biz ölmeden gülüşlerimize sahip çıkacağız ya da herkes kendinden önce öldürülen kadının fotoğrafını taşıyacak ufacık bir karton parçasında. 

Bir fotoğraf olarak ufacık bir kartona sığdırılmadan önce,  kahkahalarımızın yaşamımızdan taşıp , kanatlanıp uçması umudu ile…

Yazının başında Evrensel Gazetesi'nden alıntıladığım yazının sonu ile bitirelim ‘Mirabal Kardeşlerin öldürülmeleri Dominik Cumhuriyeti’nde büyük bir tepki uyandırdı. Direniş güçlendi ve bir yılın sonunda diktatörlük devrildi.’ Darısı tüm diktatörlerin başına…

(Teğmen Ebru Eroğlu’na yapılan tecavüz içerikli küfür hakkında, kovuşturmaya yer yoktur kararı alan savcılık tepkilerden sonra kararın kaldırıldığı bilgisini duyurdu. Yapılan haksızlığı duyurmak için mesleğini onuru ile yapan Sevgili Barış Terkoğlu ve onun nezdinde tüm onurlu gazetecilere tüm kadınlar adına teşekkürler.)