Buraya pamuk şekerleri, elma şekerleri bıraktım.
Tam satırı bitirdiğim yere minik bir sek sek çizdim ve yanına beş taş koydum. Şu duvarın dibinde duvara dayadım yüzümü ve saymaya başladım bir, iki, üç sağım solum sobe saklanmayan ebe. Bir adım ilerimde gözlerimi bağlayacak kadar güvendim arkadaşlarıma ve bağladım gözümü anamın çemberiyle, sesine doğru koştum arkadaşımın, bir tenha köşede buldum, sobeledim.
Şimdilerde olmayan şeyi yaptım sokak ortasında Nisanur, Eylül, Irmak, Pelda, Gizem, Arda, Tuğçe, Büşra, Leyla, Narin, Müslüme ve birkaç arkadaş daha el ele tutuştuk, al sattık bal sattık. Bıraktım gül kokulu mendili gözüme kestirdiğim arkadaşımın tam arkasına. Fark etti mendili, aldı, kovaladı, yakaladı, güldük, gülüştük.
Aldım elime en güzellerinden beş taş başladım söylemeye “Paşa tasıyla taşa taşa beş tas has üzüm hoşafı paşanın tasası taşanın masası pas tutmaz şaşılır makası” Ah nasıl da güzeldir tekerlemeyi peltek dille söyleyip tüm oyunu birinci bitirmek.
Anam gelecek, kavak soymaya gitmiş ya da tarlaya pancar sökmeye. Belki karık açacak ekeceği fidanlara belki zaman bulursa kardeşime bakacak. Gitmeden önce sıralamış bir bir, okuldan gelince evi temizle, bulaşıkları yıka, evdeki güğümlere dışarıdan su doldur, eh sonrası otur ders çalış. Oysa sokak, sokak ne kadar güzel, arkadaşlar almışlar ellerine kocaman bir ip gel demelerini beklemiyorum bile. Beklesin bulaşık, su doldurmak da ne ki, aman yansın ortalık, traktör sesini duyar elbet iş yapar gibi görünürüm. İp atlamak hayatımda en önemli ciddiye alınması gereken muhteşem bir şey. Kulakları sokak başına diker elbet duyarız işçilerin gelişini. Oyun arkadaşlarımın annesi de aynı traktörde nasıl olsa. Hepimiz aynı traktördeyiz velhasıl.
Sonrası mı? Sonrası çanak çömlek patladı!
Belki de önceden de böyleydi fakat sosyal medya denen şey olmadığı için kimse bilmedi ve duymadı. En yakın tarihten yazılabilecek birçok isim ya da duymadığımız birçok çocuk vardır elbette. Ben sadece aklımda hala yerini koruyan iki çocuk ve on gündür aradığımız Narin’in adını geçirmek istedim. Ağrı’da 2018 yılında kaybolduktan on sekiz gün sonra cansız bedeni bulunan Leyla Aydemir ve Mersin’in Gülnar ilçesinde kaybolduktan on gün sonra maalesef ki yine cansız bedenine ulaşılan Müslüme. İki çocuk da isimlerinde olan harf sayısı kadar yaşamadılar bu hayatta. Biri daha üç yaşında diğeri dört yaşında aramızdan ayrıldı. Sayfanın başında yazdığım oyunların kaçını biliyorlardı, kaçını oynama şansları oldu emin değilim. İki çocuk için de bulunduktan sonra kurulan cümleler o kadar ağır ki yazması da hatırlaması da bir o kadar zor. Daha avucumuzu doldurmayacak bedenlerinden ceset diye bahsedilmesinden zül duymak ayrı, yapılan otopsi sonucunda, bilmem şu DNA eşleşmesi sonucu diye ardı arkası kesilmeyen terimlerin okurken her harf başına milim milim boğazımızı sıkması ayrı zül.
Şimdi yeni bir çocuk gündemde Diyarbakır’da kaybolan Narin Güran. On gündür kayıp olan Narin için de birçok kişi göz altına alındı ve hala haber yok.
Narin daha sekiz yaşında tıpkı Leyla, Müslüme ve adını yazmadığım ama hala göğüs tahtamın altında umudumu zorlayan birçok isim gibi “beni duymadınız, sesimi duyan var mı diye” diye bağırıyor.
Hayat nedir onu bile bilmeden, hayatın ve insanların en acımasız yüzüyle tanıştılar. Gözlerinde ve kalplerindeki masumiyet kahkahalarındaki umut hiç beklemedikleri anda bitti. Belki en yakını, belki en sevdiği, belki tanımadığı biri söndürdü gülüşlerini. Leyla ve Müslüme gibi birçok çocuk sayfanın en başında yazdığım oyunların adını dahi duyamadan ayrıldı aramızdan. Caydırıcı olmayan cezalar, 6284 yasasının etkin bir şekilde uygulanmamasının (Etkin olmayan yasaya bile tahammül edemeyip kaldırdılar) sonucunu uzun yıllardır yaşıyoruz, bundan sonra da uzunca bir süre yaşayacağız gibi görünüyor. İçlerinden en sevdiğim birkaç oyunla başladığım yazının sonunu Narin ile bitirelim. Yazının sonu olduğu gibi çocuk ölümlerinin, kayıplarının da sonunun olmasını dilemek ve çocukların sesi olmak, onlar adına çığlık atmak dışında yapılabilecek maalesef ki kısa vadede bir çözüm görünmüyor. Narin Güran’ın bir an önce bulunmasını temenni ediyorum.
2016 yılından beri hiçbir bakanlığın kaybolan çocuklar için bir istatistik paylaşmaması bir tarafa dursun, bu konu da çalışması var mı onu bile bilmemek canım ülkem ve ülkemin en nadide çiçekleri(çocukları)açısından üzücü. Biz ne kadar daha susacağız, biz sustuğumuz için adalet dediğimiz şey ne zamana kadar sadece sözlükte kelime anlamını bulacak bunları yaşayıp maalesef kötü tecrübelerle, tekrar tekrar öğreneceğiz.
Bu hataları tekrar etmekten sıkılacağımız ve sokaklarda bulaşacağımız günleri görmek umudu ile…
Dünyayı çocuklara verelim
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler
Nazım Hikmet Ran