Yaz tatili bitti ve okullar bugün açıldı…

Uzun bir yaz tatili sonrası tekrardan okula dönüş ve tabii ki akıllarda adaptasyon sürecini nasıl yöneteceğiz sorusu geliyor. Nasıl bir program yapmalı ve bu süreci nasıl yönetmeliyiz?

Bende geçen hafta İz Televizyonu ekranlarında yaptığım “Hayat Güzeldir “ isimli TV programımda alanında uzman Aile Danışmanı Sosyolog Şehime Gül Gözen ile merak edilenleri konuştum.

Okula dönüş yolunda bizleri neler bekliyor? Yeni düzen nasıl kurulmalı? Aile içinde sorumluluklar, çocuğun çalışma programı, ödevler için ne kadar destek verilmeli? Bir de benim çok önemsediğim bir konu çocukların ilgi ve yeteneği doğrultusunda hangi kurslara gönderilmeli?
Bu ve daha birçok konuyu konuştuk. Aklıma kazınan çok önemli yorumlar geldi uzmanımızdan.

Sosyolog Şehime Gül Gözen; “Çocuklarımızı hayatımıza dâhil etmiyoruz, onlarla hayatı paylaşmıyoruz yani onlara sorumluluk vermiyoruz ya da onlarında ortak olan hayatımıza katkı koymalarına olanak sağlamıyoruz” dedi. Çok düşündüm bunu o kadar doğru ki…

Etiketleri çocuklarımıza biz veriyoruz. Sen yapamazsın, bırak kırarsın, dökersin, aman düşersin, sen nasıl yapacaksın ki vb. bakıyoruz ki çocuk büyüdü ve kabaca kendi söküğünü dikemiyor. Sonra falancanın çocuğunu örnek verip yine etiket yapıyoruz. Sen böylesin diyoruz ona. Zamanı yönetmek adına her şeyi biz yapmaya çalışıyoruz ya da çocukluğumuzda bize yapılmayanı çocuğumuza yapmaya çalışıyoruz. Ama bunları yaparken onlarında bir birey olduğunu unutuyoruz. Çocuğunuz 3 yaşında bile olsa sizden farklı bir birey. Hayatı öğrenirken tecrübe etmesi için denemesi gerekli. Mesela 3 yaşında çocuk kendi giyinemez diyoruz belki 10 dakikada bir çorap giyecek evet zaman alacak ama onu yapmazsa nasıl öğrenecek? Sabretmeyip o çorabı biz giydiriyoruz sonrada nasılsa büyüyünce öğrenir diyoruz…

Çocuk parklarına hiç dikkat ettiniz mi? Çocukları düşmesin diye anne babalar hep önünde arkasında peki çocuk ne öğreniyor bundan demek ki ben düşebilirim. Anne babam hep yanımda olmalı… Yani özgüvensizliği aşılıyoruz onlara. Sözlerim yanlış anlaşılmasın tamamen görmezden gelin demiyorum kendi haline bırakın demiyorum elbette ama uzaktan izleyip gerektiğinde müdahale etmek çocuğumuza alan açmamızı sağlar.

Gelelim yeni okul dönemine, bu süreçte okula ilk kez başlayan çocuklarımız için bu süreci planlamak biraz daha karışık olabilir. Akademik başarıya bu süreçte odaklanmak bana çok doğru gelmiyor. Henüz küçük bir çocuk olduklarını unutmadan onların yanlarında olup bu süreci keyifli bir şekilde geçirebiliriz. Hep söylenir ya çocukla kaliteli vakit geçirmek çok önemli ama burada ki kaliteli kelimesi ne anlama geliyor? Kaliteli bir yere mi gitmek ya da maddiyat gerektiren bir şeyler mi almak… Aslında hiçbiri çünkü kaliteli zaman geçirmek sadece ona ayrılan başka hiçbir şey ile uğraşmadan çocuğunuza yoğunlaştığınız bir zaman demek. Bu sürenin çokta uzun olması gerekmiyor. Sadece o an onunla sohbet bile etseniz tüm odağınızın çocuğunuz olduğunu hissetmesi ona yetecektir…

Diğer bir konuda yazımın başında bahsettiğim çocuklarımızın ilgi alanı ve yeteneklerine göre gönderdiğimiz kurslar. Bu konuyu çok önemsiyorum neden mi?  Çünkü çocuklarımızı yarış atı gibi oradan oraya sürüyoruz. Basketbol kursu bitiyor piyano kursuna yetişecek diğer gün özel dersi var oradan çıkıp baleye gitmeli sonra başka bir kurs hafta sonu tabii ki o da dolu satranç kursu var ve bu böyle bitmeyen bir döngü…

Peki, neden bu kadar çok kursa gönderiyoruz çocuğumuzu? Çocuk hepsine gitmeyi ve bu yoğunluğu istiyor mu? Peki, çocuk ne zaman oyun oynayacak?
Çocuğumuz boşta kalmasın enerjisini atsın sıkılmasın istiyoruz. Ama keşke sıkılsa…

Evet, keşke sıkılsa çünkü sıkıldığı zaman çocuk hayal kurar oyun yaratır ve çocuğun yaratıcılığı artar.
İmkânı olsa da azıcık kendi halinde kalsa. Bu kurslara giden pek çok çocuk isteyerek gitmiyor. Aileleri onların her alanda olması çok iyi eğitim alması hem de çok sosyal olmasını istiyor. Özgüveni artsın istiyor. Evet, özgüveni artar ama bu kurslara kendi isteyerek gidiyorsa yoksa çocukta özgüven eksikliği yaratıyor. Çocukların yeteneklerini ve ilgi alanlarını iyi gözlemlemek bu yüzden önemli…
Çocukların en ciddi işi oyun oynamaktır. Okula gitmesi oyun oynamayacağı anlamına gelmiyor.
Oyun oynayan çocuk yaratıcı ve özgüvenlidir. Kendini iyi bir şekilde ifa edebilir. Sınırlarımızı belirlersek eğer hem çocuğumuz ile sağlıklı bir ilişki kurarız hem de daha samimi oluruz ve çocuklarımız bizim ne kadar samimi olduğumuzu çok iyi anlar…
Kaygılarından kurtulmuş bir ebeveyn çocuklar için doğru bir rol model oluşturur.
Hep çocuğun seviyesine inmekten bahsederiz ya, etiketleriniz ve unvanlarınızdan sıyrılın o apoletlerinizi çıkarınca çocuğunuzun seviyesine inmiş olursunuz…
Tüm çocuklarımıza ve ailelere mutlu bir eğitim öğretim yılı diliyorum…