Siyasi iktidarın ülkenin sorunlarına çözüm bulamadığı, buna gücünün olmadığı yeni bir bilgi değil. Son iki yılda yaşananlar iktidarın sorunlara çözüm bulmak için istek ve gayretinin de kalmadığını gösterdi. Salgından orman yangınına, işsizlikten ekonomik krize kadar her biri birbirinden ağır sorunlara çözüm bulma çabası yerine karşısında saydığı kitleleri suçlayan, kendi kitlesini öven kaba bir hamasetten öte sözü yok. Ülkenin sorun yaşamayan, en basit bürokratik reflekslerini bile kaybetmeyen kurumu kalmadı. En basitinden en büyüğüne her kararın saraya bakılarak verildiği bir ülkenin yönetilmesi de sorunlarının çözülmesi de zor görünüyor.
Tespitlerin bu kadar iç karartıcı olması çözümün imkânsız olduğu anlamına gelmemelidir. Çözüm var ve bu çözüm çok uzakta değil. Ancak bu çözümün toplumun bütün kesimleri tarafından bulunması, birlikte geliştirilmesi ve uygulanması gerekiyor. Zira toplumun bütün kesimleri aynı sorunlarla boğuşuyor.
İster muhafazakâr olsun ister seküler hayat sürsün, ister Kürt olsun ister başka bir etnik kökenden gelsin her aile çocuklarının geleceğinden endişeli. Her ailede iş arayan ya da bulabildiği işten mutsuz olan en az bir genç var. Hangi siyasi görüşte olursa olsun bu ülkenin gençlerinin üçte ikisi hala ailesinin eline bakıyor. Hepimiz salgından kaynaklanan sorunların iyi yönetilmeyişinin sonuçlarına maruz kalıyoruz. Hepimiz adalet istiyoruz. Hepimiz bu ülkenin daha güçlü, insanının daha huzurlu ve mutlu, gençlerinin gelecekten umutlu olmasını istiyoruz.
Sorunları birlikte yaşadığımıza göre çözümü de birlikte bulmalıyız. Bir kesimin diğerine dayattığı, doğrulamasını istediği bir çözüm değil, birlikte üretilen bir çözüme, gücü ele alıp diğerlerini ezen değil herkesi kucaklayan, birlikte çözüm üreten bir siyaset anlayışına ihtiyacımız var.
Elbette birbirinden farklı yaklaşıma ve yaşam biçimine sahip toplumsal kesimlerin bir araya gelerek birlikte çözüm bulması zordur. Bunun hemen olması da beklenemez. Ama toplumsal barışı sağlamada en etkili yol budur. Böylesi bir birlikteliği sağlamanın en temel yolu da insanların inançları, kimlikleri, siyasi görüşleri üzerinden değil ihtiyaçları üzerinden siyasi ve idari çözümler bulan demokratik bir yönetim anlayışı oluşturmaktır.
Bütün farklılıklarımızı koruyarak ancak birlikte yaşama arzumuzu ortaya koyarak, temel ilkelerde anlaşarak yan yana gelmeliyiz. Kimlikler, inançlar, siyasi eğilimler üzerinden değerlendirme yapıp “onunla nasıl birlikte olursun?” denmesine aldırmadan herkesin bu ülkenin eşit, onurlu ve mutlu bireyi olması için çaba sarf etmeliyiz. Kimlikler ve inançlar üzerinden yapılan kutuplaştırıcı siyasetin tuzaklarına düşmeden, cesaretle doğruları savunmalıyız. Bu ülkede yaşayan herkesi değerli sayan, birbirine ve haklarına saygı duyan, her sorunu ve çatışmayı hukuk ve demokrasi zemininde çözen, yurttaşlarını yöneten değil onlara hizmet eden bir devlet yapısı kurmak ancak bu halde mümkün olacak.
Mevcut siyasi iktidarın bu ülkeye verecek bir şeyi kalmadı. Zamanı tam olarak belli değilse de değişim kaçınılmaz. Değişim zamanı geldiğinde mevcudun yerine ne koyacağımızı, bunu nasıl yapacağımızı şimdiden düşünmek, tartışmak zorundayız. Ve bu kez ne yapacaksak bu ülkedeki her kesimi içine alan çözümler bulmalıyız. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında birlikte yaşama arzumuzun güçlü şekilde ifade eğildiği daha özgür daha demokratik daha müreffeh bir ülke kurmak ve bize verilen en önemli görev olan “çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkma” görevini başarmak mümkün.