...
Bugün beline gelen saçlarını kesmiş Gülnaz. Nasıl kıydığını sordum.
“Kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi
Bir şeycik olmadı -Deneyin lütfen-
Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım
Günaydın kaysıyı sallayan yele
Kurtulan dirilen kişiye günaydın”
Günaydın dedi Gülnaz, bu tuhaf cümlelerle. Makineye kazıdığı şiiri galiba, diye geçirdim içimden. Bizi en net özetleyen kişi Gülnaz. İşe girdiği zaman çok sevdiği okuluna geri döneceğini söylermiş sürekli. Ailesi, “Biraz durumumuz düzelsin, tekrar yazdırırız okula.” Deyince kimseye değil ama annesine kıyamamış, kabul etmiş. Arada, “Kıysam sanki sonuç değişecekti!” deyip basardı kahkahayı. Makine aralarında büyümüş, bizim gibi. Benim baktığım makinenin her yerinde izleri varmış; makinenin tabelasına jiletle kazıdığı şiirleri, makineye ayağını kaptırdığı zaman attığı çığlıkları, o kazadan sonra göstermelik alınan sözde güvenlik önlemleri... Eski üretim kâğıtlarında- ki ismi. Makineye ayağını kaptırınca yarım kalmış Gülnaz, tıpkı hayalleri gibi. Ailesi bir boğaz daha arttı deyip ilk gelenle nişanlamış Gülnaz’ı. Evlenince işi bırakırım, diye değiştirmiş hayalini. O gün neyse bugün de aynı Gülnaz. Bıkmamış hayal kurmaktan. Ne gülmekten vazgeçmiş ne hayalden. Bunun gibi, anlamadığım bir sürü şey anlatıyor Gülnaz. Anlamadığım derken elbet yaşımla ilgili değil. O bunları anlatırken benim bir gözüm tezgâhta, bir gözüm Aysun’da. Yine bir bahaneyle çağırmış yanına Can’ı. Ah diyorum ya ah, keşke benim vücudum da kalbime ayak uydursa. Büyümek denen şey ne zormuş yahu. Bir an kendimi suçlu hissediyorum o anlatırken başka yere kayan gözüm çıksın e mi. Gülnaz, ablam gibidir benim. Ne zaman saatlerden, ustaların küfürlerinden dert yansak, “Aman benim günüm az, siz düşünün.” deyip kenara çekilir. Beni de hep uyarır, “Aman Bıcırık, ne önde git göze bat ne arkada kal toza bat...” der. Ne anlatmak istediğini anlamasam da benim önde olmam lazım. Büyüdüğümü tek orada hissediyorum çünkü. Ustabaşı Sırık Süleyman küfredince daha fazla dik tutuyorum kafamı. Sen kimsin lan, der gibi. Sen git Can gelsin, diyor bir ses içimden. Malum o daha bi’ insan, sevdiğimizden falan değil elbet. Sevginin payı yok desem yalan diye üretim kâğıtlarına bile yazılsa da karşımda ailem dâhil ciddiye alıp güzel davranan tek kişi o diye elbet. Yine maaşlarımız gecikti, daha geçen eylemde patron darboğazdayım deyince maaş almadan çalışalım diyenler dâhil herkes ayaklandı bu kez. Evde tencere kaynamıyor, diye kartona yazmışlar. Bugün ilk defa “Günüm az siz düşünün.” diyen Gülnazda katıldı eyleme. Ne bok yedik bilemedim geçen sefer. Yasal değil, dedikleri şey neyse yine onu yaptık. Yasa neydi yasal olmayan ne kafam karıştı. Fabrikaya askeriye geldi, zorla makineleri açtırdılar, bir tek Gülnaz açmadı makineyi. Niye yaptığını bilmesem de annem izin verseydi peşinden gidecektim. Açtık yine makineleri, herkesin çok sevdiği ama ya hiç alamazsam diye korktuğu parayı almadan geçtik dokuma tezgâhlarına. Saatler geçti, Gülnaz’dan hâlâ haber yok. Benden büyükler güya, bir Allahın kulu da gidip sormuyor ki o kız nerde diye. İki jandarma görünce maaşı da mı unuttular ne? Valla herkes unutsa annem unutmaz, diyecektim ki tepemde belirdi. “Gülnaz yok, onun makinelere de sen bak.” dedi ve gitti. Bu gece mesaisini tamamladık Gülnaz gelmeden. Gülnaz, hani şu okula başlayacak diye işe başlayan, sonrası dönemeyen canım Gülnaz, neredesin?
Devamı gelecek...