1827 zaten çetin ve kurak bir yıldı, hasat beklendiği gibi olmamıştı. Fakat giden geleni aratır dedikleri gibi, 1828 öncekinden daha kötü geçecek gibiydi. Daha senenin başında Nisan ayında, Osmanlı ile Rus Savaşı patlayınca, iyiden iyiye kıtlık başlıyordu.
Yıl 1828’di, aylardan Hazirandı. Buğday kıtlığı İzmir’de buğdayın karaborsaya düşmesine neden oldu. Bundan sonra artık un ve ekmek piyasası bir kaç toptancının eline düşmüş, fiyatları istedikleri gibi yönlendirir olmuşlardı. Böylelikle haziran ortasına doğru zam geldi İzmir’de satılan kara ekmeğe.
Savaştan kalan erkekler kibarca protesto ederler zamları, rica ederler validen, ‘halimiz yoktur, vaktimiz yoktur çok gelir bu zam’ derler. İnsanlar fakirdir, insanlar çaresizdir, insanlar açtır ama en çoğu insanlar çaresizdir. Vali görür, kodamanlar görür halkın sefaletini ama bir şey yapmazlar. Bir nedeni yoksa zenginlerin, niçin fakirlerin şartlarını iyileştirmeye çalışsınlar ki hem?
Kadınlar dayanamaz günler geçtikçe, önce sesler yükselir sonra bir gece İzmirli kadınlar dökülür sokaklara. Kadifekale, Tilkilik, Namazgâh ve Damlacık ve Basmane ve Haynot’tan ve sonrasında Aya Katerina ve sonra Haci Frangu gibi mahallelerinden İzmir’in kadınların sesleri yükselir. Kadınların sesi ve itaatsizliği İzmir’i sarmıştır.
Gümrük’teki karaborsa depolarını basarlar, hanları kırıp dökerler, depoları yıkarlar. Üç gün üç gece İzmir kadınının sesi duyulur kadim şehrin sokaklarında. Üç gün boyunca kadınlar, sırtlarına sardıkları çocuklarıyla işgal edilmedik sokak, cadde, depo, han bırakmazlar.
Vali, fukaranın şartlarını iyileştirmek için bir neden bulmuştur. Ekmek zammı böylelikle geri çekilir, kadınlar mahallelerine, sokaklarına, evlerine geri döner. Belki de tarihte ilk ve son defa her milletten her dinden İzmir kadını, her şeyden daha gerçek bir şey uğruna, geçim derdi uğruna birlik olmuştur.
Demokrasiler, yönetenlerin halkın dertlerini çözmesi için nedenlere sahip olması yüzünden tesis olunmuştur. Kimse sesini duyurmak için yakıp yıkmaya ihtiyaç duymasın, kimse durumunu iyileştirmek için başka şeyi yok etmesin diye. Bunun en nezih yönü de seçimlerdir. Hükümetler halklarını çok sevdikleri, halkın aşkından öldükleri için halkın ihtiyaçlarına çözüm üretmezler, iktidar için üretirler, iktidarda kalabilmek için halkın acılarını önemserler. Aç insanların halinden iktidarın anlaması için, onların durumunu iyileştirmek için acil önlem alması için, hiç değilse pandemi sürecinde insanlara koşulsuz ve karşılıksız destek olması için seçimlere ihtiyacımız var. Erken seçimlerin arzusunun en hakiki nedeni budur. Mevcut iktidar, önünde bir seçim olmadığı için halkın acısını görmemekte, her gün daha çok fakirleşen vatandaş ile dalga geçmektedir. Bunu önlemenin tek yolu şiddetli bir erken seçim baskısıdır. Tıpkı eski İzmirli kadınların kendi dillerinde yaptıkları bildikleri gibi. O gün padişahın ülkesinde kırıp dökmekten başka şansları olmayanlara karşı, bizim seçimlerimiz var.