Seçimleri kazanmak için yasalarla oynamak yeterli olsaydı hiçbir iktidar iktidarını kaybetmezdi. Halkın desteğini kaybettiğini gören her iktidar, seçim yasalarıyla oynayarak, seçimlerde hile yapmaya çalışarak ve dahası özgür bir seçim ortamı oluşmasını engelleyerek seçimi kazanmayı denemiştir. Ve tarih boyunca görülmüştür ki iktidar, halkın desteğini kaybetmiş ise seçimi de kaybedecektir.
Siyasi iktidar yaklaşan seçim sürecinde seçimi kaybedeceğini, toplumdaki desteğini yitirdiğini açıkça görüyor. Bu durumu düzeltmek için halkın sorunları çözecek siyasi söylemler geliştirme imkânı da olmadığını biliyor. Bunca yıldır oluşturduğu otoriter ve totaliter dilini değiştiremeyeceğini, bir yüzükle gelmeyi, halkın içinden çıkmayı övünç meselesi yaptıktan sonra yerleştikleri saraylardan çıkamayacaklarını, artık halkın arasına karışamayacaklarını görüyor. Bunları gördüğü için benzer durumdaki her iktidarın can havliyle sarıldığı iki şeye sarılıyor: Seçim yasalarında hukuk dışı değişiklikler yapmak ve seçimin özgür ve eşit koşullarda yapılmasını önlemek.
Meclise sunulan kanun teklifi de tüm bu hususları içinde barındırıyor. Küçük ortağının iyice küçülmüş oy desteği nedeniyle seçim barajını düşürüyor. Seçim ittifaklarının kurulmasını, ittifak içindeki partilerin durumunu zorlaştıran hesaplama yöntemleri getiriyor. Ve zaten hiçbir şekilde uymadığı seçim yasaklarını cumhurbaşkanı için yasak olmaktan çıkarıyor. Aynı zamanda siyasi parti genel başkanı olan cumhurbaşkanının seçim gezilerinde kamu kaynaklarını kullanmasını hukuk dışı olmaktan kurtaramasa da kanuna uygun hale getirmeye çalışıyor. Ancak bunlardan daha önemli ve daha tehlikeli iki düzenlemeyi öneriyor.
Bu düzenlemelerden ilki siyasi partilerin seçime katılma yeterliliğine dair. Yürürlükte olan kanuna göre bir siyasi partinin seçime katılması iki durumda mümkün. Bunlardan ilki seçimlerden en az altı ay önce, illerin en az yarısından fazlasında teşkilat kurmuş ve büyük kongresini yapmış olması. İkincisi partinin örgütlenme durumuna bakmaksızın TBMM’de grubu bulunması yani en az 20 milletvekiline sahip olması. Kanun teklifi bu durumlardan ikincisini yani grubu bulunmayı kaldırıyor. Getirilen düzenlemenin halen Anayasa Mahkemesi önünde bulunan HDP kapatma davasına yönelik bir hazırlık olduğu çok açık. Söylemeye dilimiz varmasa da, siyasi iktidar HDP’nin kapatılacağı konusunda önceden “izlenim almış” ve duruma göre pozisyon alıyor. Seçimlere kısa bir süre kala Anayasa Mahkemesi’nin vereceği kapatma kararı sonrasında, yeni parti oluşumu için vakit kalmayacağı düşünülüyor olsa gerek. Ama şunu unutmamak gerekir ki, siyasete bu şekilde yapay engeller koymanın hiçbir işe yaramadığını, engellenmeye çalışılan siyasi hareketin daima kendine gidecek bir yol bulduğunu en iyi mevcut siyasi iktidar bilir. Kendi parti tarihlerine şöyle bir göz atmaları bu konuda yeterli bilgiyi onlara sunacaktır.
İkinci önemli değişiklik seçim kurullarının yapısını değiştiren öneri. Mevcut düzenlemede il seçim kurulu başkanlığını o ildeki en kıdemli hâkim, ilçe seçim kurulu başkanlığını ise o ilçedeki en kıdemli hâkim yapmakta ve seçim kurulları iki yıllık süre için belirlenmektedir. Bu hüküm, 1946 ile 1957 arasındaki seçimlerde yaşanan kötü deneyimlerinin sonucudur ve 1961 yılından beri uygulanmaktadır. Ülkemizde yapılan seçimlerin en önemli güvencesi, seçim kurulu başkanlarının hâkim oluşu ve bu hâkimlerin atamayla değil kıdem durumuna göre ve iki yılda bir belirlenmesi ile seçim kurullarında siyasi partilerin doğrudan görev alıyor oluşudur. Getirilen teklif bu en önemli güvenceyi zayıflatmaktadır. Üstelik bu yılın Ocak ayında iki yıl için oluşturulan tüm seçim kurullarının feshedilmesini ve kurulların yeniden oluşturulması öneriliyor. Seçim kurulu başkanı olan hâkimlerin kuraya bırakılması, bu kuraya katılma ve katılmama koşullarının belirsizliği seçim kurullarının güvenilirliği üzerinde büyük tartışmalara yol açacaktır. Türkiye’nin 1946 seçimlerinin benzeri bir tartışmaya sürüklenmesi, bütün siyasi yapının sarsılması sonucunu doğurur.
En başta da söylediğimiz gibi; getirilen düzenlemeler ne olursa olsun; halkını değil bir avuç zengini, yandaşını düşünen, biraz daha ucuza ekmek, et, yağ, pirinç almak için kuyruklarda bekleyen halkına çözüm öneremeyen “kuyruklar azalsın diye zam yaptık” diyebilen bir iktidarı hiçbir seçim kanunu kurtaramayacaktır.
Halkın desteğini kaybetmiş bir siyasi iktidara seçim kazandıracak bir seçim sistemi henüz icat edilmedi.