İnsanlığın nadiren yaşadığı ölümcül bir savaşlardan birinin içindeyiz. Pandemi şiddetlendikçe ve gittikçe daha yakınımızdaki insanları kaybetmeye başladıkça gerginliğimiz ve endişemiz daha artıyor. İnsanlar hem hayatta kalmak, hem de ekonomik olarak ayakta kalabilmek için mücadele veriyorlar. Her iki mücadelede de başarılı olunabilmesi için devletin desteği ve doğru politikalar geliştirmesi çok önemli. Bu savaştaki başarı ülkelerin on yıllar süreyle geleceğini etkileyebilir. Pandemi zaten ölümcül doğası gereği endişe uyandırıyor, insanlar üzerinde büyük baskı kuruyor ve geleceği belirsiz hale getiriyor. Buna bir de ülkeyi yönetenlerin hata ve tutarsızlıkları eklenince ortaya çıkabilecek zararın boyutları daha da büyüyebilir. Bugünlerde yeniden bir kapanma sürecine girdik. Yeni bir fedakarlık döneminin başındayız. Yaşanan sıkıntıların boşa gitmemesi için geçmişte yaşanan hata ve tutarsızlıkları hatırlatmak ve ülkeyi yönetenlere yönelik beklentileri ifade etmek istiyorum.
Aşılama süreci süratle tamamlanmalıdır. On yedi günlük kapanma halkın aşılanması için zaman kazanmak açısından çok önemliydi. Ama süreç yavaş işlemekte ve erteleme konusu olmaya devam etmektedir. Hiç olmazsa kapanma döneminde hızlı bir aşı çalışması çok faydalı olurdu. Ne yazık ki son günlerde de aşı süreci yavaş ilerlemekte, ertelenmekte ve kafa karışıklığı yaratan gelişmeler meydana gelmekte.
Tablo 1: Türkiye ve İzmir Aşı Tablosu (1 Mayıs 2021) (Saat:18.20)
Kapsam/Doz |
Toplam Doz |
Birinci Doz Aşılanan |
İkinci Doz Aşılanan |
Türkiye |
22.932.837 |
13.770.626 |
9.162.211 |
İzmir |
1.554.904 |
934.411 |
620.493 |
Kaynak: Sağlık Bakanlığı
Türkiye’de sürü bağışıklığına yaklaşabilmek için en az 55 milyon kişiye aşı yapılması gerekiyor. Bu da 110 milyon doz aşı demek. 1 Mayıs 2021 tarihi itibariyle yaklaşık 23 Milyon doz aşı yapılmış durumda. Aşılama başlayalı yaklaşık 120 gün oldu. Bu, günde ortalama 200 bin doz aşı yapılabildiği anlamına geliyor. Geriye kalan 87 milyon doz aşı aynı hızda yapılacak olursa, sürecin tamamlanması bir yılı aşabilir. Şimdikine göre bir kat daha hızlı bir aşılama yapılırsa süreç bu yıl sonbaharda bitebilir.
İzmir’de ise 1 Mayıs itibariyle 1.5 milyon doz aşı yapıldığı görülüyor. Nüfuslar üzerinden karşılaştırma yapıldığında İzmir’de Türkiye ortalamasına göre daha yüksek oranda bir aşı yapıldığı görülüyor. Bunun nedeni büyük olasılıkla İzmir’de yüksek yaş gruplarının daha yoğunlukta olması.
Esnaf, işsiz kalanlar ve zor durumda olanlara daha güçlü destek verilmelidir. Uluslararası Para Fonunun dünya ülkeleri arasında yaptığı ve geçen ay yayınlanan bir araştırmasına göre Türkiye pandemi ile mücadelede Gayrisafi Yurtiçi Hasılasına (GSYH) oranla en az harcama yapan ülkeler arasında. Tablo 2’de görüldüğü gibi Türkiye için bu oran yüzde 1.9 (Yaklaşık 14 milyar dolar). Çok kaba bir hesaplamayla bunun 1 milyar dolarlık bir kısmının İzmir’e yansıdığını tahmin ediyorum. Türkiye’nin yüzde 1.9’luk bu oranı dünya ortalamasına daha yakın bir noktaya çekmesi gerekir. Bu da acil olmayan kamu harcamalarının bahsi geçen kesimlere aktarılması yoluyla gerçekleştirilmelidir.
Tablo: 2 Dünya, AB, Türkiye ve Bazı Ülkelerin Pandemi Desteklerinin GSYH’ya Oranı
Ülkeler |
Türkiye |
Dünya |
AB |
ABD |
Bulgaristan |
Yunanistan |
Rusya |
Oran (%) |
1.9 |
9.2 |
3.8 |
25.5 |
4.5 |
13.7 |
4.3 |
Ülkeler |
Gürcistan |
Ermenistan |
İran |
Irak |
Azerbaycan |
Çin |
Şili |
Oran (%) |
6.1 |
1.0 |
4.9 |
0.2 |
2.1 |
4.8 |
8.2 |
Kaynak: IMF
Sağlık çalışanlarının pandemi ile savaşın Mehmetçikleri olduğu göz önünde tutulmalıdır. Sağlık ordusunun morali yüksek tutulmalı, savaşta ihtiyaç duydukları maddi ve manevi destek ivedilikle sağlanmalıdır. Sağlık çalışanlarının üye oldukları meslek örgütleri ile diyaloğa ve işbirliğine önem verilmelidir.
Kuralları koyanlar, koydukları kurallara uyarak topluma örnek olmalılar. Hükümet pandemi ile savaşta özellikle son dönemde topluma hiç iyi bir örnek olmadı. Bazı yanlış davranışlar neredeyse toplumun gözünün içine sokuldu. Bunların en dikkat çekeni Adalet ve Kalkınma Partisi kongreleri oldu. Kalabalık ve sıkışıklığın övülmesi sorumlu bir davranış değildi. Keza açılışlarda, kalabalık cenazelerde en üst düzey yöneticilerin ön saflarda bulunması topluma çok yanlış mesajlar verdi. Yöneticiler pandemide vatandaşlardan bekledikleri davranışları öncelikle kendileri benimsemeli ve topluma örnek olmalılar.
Yöneticiler empati yapmalı ve davranışları ile vatandaşla dayanışma içinde olduklarını göstermelidirler. Ülkeyi yönetenler halkın yaşadıkları zorlukları anladıklarını, onlarla manen ya da madden dayanışma içinde olduklarını ifade eden bir tavır geliştirmeliler. Ekonomik sıkıntılar yaşayan halk, en azından ülkeyi yönetenlerin de fedakarlık ettiklerini, ya da acil olmayan bazı kalemlerin harcanmayarak halka destek olarak verileceğini duyar ve görürse bu ülkemizin huzuru ve vatandaşların ülkeye yönelik aidiyet duygularının yıpranmaması açısından çok daha faydalı olur.
Pandemi ile mücadelenin ayırımcı bir yaklaşımla sürdürüldüğü izlenimi yaratılmamalıdır. İnsanlık olağanüstü ölümcül bir tehdide karşı mücadele etmektedir. Ülkemizde de aynı bir mücadele sürmektedir. İnsanlar kendilerini kısıtlayan böyle dönemlerde daha fazla hassaslaşırlar, duygusallaşırlar. Bu nedenle üzerlerinde haksızlığa uğradıkları, dışlandıkları izlenimi yaratabilecek uygulamalar onlarda normal zamandakilere göre daha derin iz bırakabilir. Bir tarafta son derece kalabalık parti kongrelerine izin verilirken, diğer bazı toplantılara, gösterilere izin verilmemesi, ya da pandemi önlemi olması dolayısı ile değil de, ramazan nedeniyle içki satışı engelleniyormuş izlenimi yaratılması yöneticilerin sık sık tekrarladığı “birlik ve beraberlik” duygusunu zedeler. Devlet pandemi politikaları da dahil her konuda tüm vatandaşlarına eşit mesafede ve adil olduğunu her vesile ile göstermelidir, vurgulamalıdır. Adalet, sadece insana hoş duygular sunan bir vicdani mesele değildir. Adalet, ağırlıklı olarak teknik ve hukuki boyutları olan bir konu olup, sürdürülebilir bir yönetimin temeli ve yöneticiler de dahil olmak üzere toplumdaki her bireyin geleceğinin güvencesidir.
Şeffaflık pandemi ile mücadelenin önemli bir aracı olarak değerlendirilmelidir. Kriz zamanlarında şeffaflık ve güvenilirlik normal zamanlardan çok daha fazla önem kazanır. Özellikle kamuoyu ile paylaşılan vaka sayısı, vefat sayısı gibi verilerin üzerinde tartışmaya yol açmayacak şekilde açıklanması gerekir. Günlük veri paylaşımları sadece ulusal düzeyde kalmamalı, bu bilgiler, il hatta ilçe bazında da paylaşılmalıdır. Doğru ve yerinde bilgilendirme, vatandaşların daha hassas ve ihtiyatlı davranmasını sağlayacak, fısıltı gazetesinin etkisini sınırlandıracaktır.
Uygulanan politikaların gerekçeleri detaylı olarak paylaşılmalıdır. Eleştiriler dikkate alınmalı, uygulanan politikaların geliştirilmesinde faydalanılmalıdır.
Siyasi tansiyon düşürülmelidir. Dünyanın karşı karşıya olduğu bu felaket, ülkelerin böyle ciddi bir sorun karşısında ne derece bir dayanışma içinde olabileceğini gösteren bir test gibi. Ülkenin enerjisi kutuplaşma ve partizanlık için değil, dayanışma ve işbirliği için kullanılmalıdır. Bu konuda yapıcı adımlar öncelikle iktidar tarafından atılmalıdır.