Geçenlerde İl Koordinasyon Toplantısında, içim acıdı. TCDD Bölge Müdürü bir sunum yaptı, sonrasında da bizim 3 senedir talep ettiğimiz eski istasyon binasını Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne tahsis etme konusunu Cumhurbaşkanının onayına sunduklarını söyledi. Cumhurbaşkanı, ‘Karşıyaka’daki eski istasyon binasının Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne verilmesiyle ilgili imza mı atayım’ dedi, bunu kendi mi talep etti? Ben buna inanmıyorum. Bu kadar yoğunluk içerisinde ‘Karşıyaka’nın eski istasyon binasının tahsisini gönderin, imzalayacağım’ demiş midir? Dememiştir.
Geçtiğimiz Nisan ayında Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay Belediye’nin 2021 yılı faaliyet raporunu Belediye Meclisi’ne sunarken Karşıyaka’nın eski tren istasyon binasının Cumhurbaşkanının onayıyla Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne tahsis edilmesine tepkisini bu şekilde dile getirmişti. Başkan haklı olarak çok ilginç bir duruma dikkat çekiyordu. Yani normal şartlarda bu tren istasyonu ile ilgili kurumlar ve belediye, kaymakamlık ve valilik yetkililerinin bir araya gelerek karar verebilecekleri bir konunun Cumhurbaşkanlığına intikal ettirilmesi ve onaylattırılması yönetim bilimi veya yönetim uygulamaları açısından dikkat çekici. Son derece kritik şartlarda ve coğrafyada bulunan bir ülkenin tepe yönetimi büyük resim üzerinde yoğunlaşmak dururken, neden bu resim üzerindeki minik bir noktacık ile zaman kaybetsin?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mikro yönetim tarzı
Mikro yönetim, genellikle iş dünyasında kullanılan bir kavram. Yöneticinin personelinin çalışmaları ve süreçler üzerinde aşırı yakın gözetim uyguladığı ve onlara çok az yetki devrettiği, aşırı bir şekilde detaylara yöneldiği bir çalışma stilini tarif eder. Bu stil, genel olarak tasvip edilen bir yönetim tarzı değil. Çünkü, örgütün performansını aşağıya çeken bir yönetim tarzıdır. Ürün kalitesini azaltır, işlerin üst düzey yöneticinin masasında birikmesine ve uzun onay sıraları oluşturarak vakit kaybedilmesine yol açar, astların yaratıcılığını ve inisiyatif alma yeteneğini kullanmasını sınırlar, çalışanların gelişimini engeller, moral/motivasyon bozar, çalışanlar yöneticinin ne düşündüğünü tahmin etmeye çalışmaktan işe odaklanamazlar. Bu mahsurlar çoğaltılabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişiliğinin mikro yönetim tarzına meyilli olduğu hususunda pek çok değerlendirme mevcut. Örneğin; Kadir Has Üniversitesi öğretim üyelerinden Aylin Ş. Görener ve Meltem Ş. Ucal’a göre Erdoğan gibi liderler meselelerle doğrudan ve zorlayıcı bir tarzla yüzleşirler. Önleyici ve hızlı şekilde harekete geçmeyi, ertelemeye tercih ederler. Bu tür liderler, hızlı ve doğrudan müdahaleyi kolaylaştırmak için karar alma sürecini domine etme eğilimindedirler ve kendilerinin en tepede olduğu merkezileştirilmiş bir karar verme yapısını organize etmeyi tercih ederler. Önemli görevleri ile ilgili olarak yetki devrine yanaşmadıkları gibi politikanın her düzeyinde etkili oldukları için mikro yönetici olarak algılanırlar.
Bu arada Görener ve Ucal’ın bu değerlendirmeyi bundan on yıldan fazla bir süre önce Erdoğan henüz Başbakanlık yaparken ve kendisi Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemiyle daha fazla yetki sahibi olmadan yaptıklarına dikkat çekmekte fayda var. Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sisteminin verdiği yetkiler ile birlikte Erdoğan’ın mikro yönetim tarzı daha da görünür hale geldi. Mayıs 2018’de Financial Times’da Laura Pitel imzasıyla çıkan makalede Erdoğan’ın gittikçe artan mikro müdahalelerinin yatırımcıları derinden endişelendirdiği ifadesine yer verildi. Ekonomi ile ilgili endişelerin en çok yoğunlaştığı alanlardan biri Erdoğan’ın para politikası ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na yaptığı müdahaleler oldu. Emekli Büyükelçilerden Namık Tan ise Ekim 2021’de Yetkin Report’da yayınlanan yazısında Erdoğan’ın yönetim tarzının Türkiye’nin dış politikasına yaptığı olumsuz etkiye dikkat çekiyor: Başkan Erdoğan içerde her konuda mikro yönetim anlayışı ile karar almaktan bir zarar gelmediğini düşünmekte ve şimdi öyle bir noktaya geldik ki dış politikamızı da tek başına yürütüyor. Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün.
Mecburiyet mi? Kamu Yararı mı? Bürokratik partizanlık mı?
Cemil Tugay Temmuz ayı ortalarında yaptığı bir açıklamada ise şunları söylüyor: …Burada CHP’li bir belediye var ve TCDD hükümete bağlı. Yani hükümete bağlı bir kamu kurumu sadece CHP’li diye bir belediyeye yeri tahsis edemiyor ya da kiralayamıyor. Bu haldeyiz. Ve bu durumla ilgili bir çekince olduğu da belli. Bu yüzden Cumhurbaşkanı’nın onayına kadar gitmiş bir konu. Bunu bu şekilde anlıyorum…
Tugay’ın bu açıklamasından Erdoğan’ın “Karşıyaka’nın eski istasyon binasının tahsisini gönderin, imzalayacağım’ dememiş olsa bile TCDD yönetiminin kendini bir şekilde böyle davranmaya mecbur hissetmiş olabileceğini düşündüğü anlaşılıyor. Bu tabii ki önemli bir olasılık. Geçen Aralık ayında Sağlık Bakanı gazetecilerin hekimlere yapılması planlanan ücret zamlarına ilişkin soruları yanıtlarken yanından geçen Erdoğan’ın, gazetecilere "Para pul söylemedi mi?" diye sorması üzerine Bakanın "Hiç söylemedim. Söyler miyim efendim, siz izin vermeden söyler miyim?” şeklindeki yanıtı hala akıllarda.
Bir başka olasılık da TCDD bürokratlarının tarafsız, objektif, bilimsel ve kamu yararını dikkate alan bir değerlendirme sonucunda bu konuda en iyi kararı Cumhurbaşkanı’nın verebileceği kanaatine ulaşarak tahsisi Cumhurbaşkanı’na sormuş olabilecekleri. Günümüz Türkiye’sinde bu düşük bir olasılık ama bu da bir olasılık.
Diğer taraftan, İzmir’deki belediyelerin TCDD ile yollarının kesiştiği tek nokta Karşıyaka Tren İstasyonu değil. Örneğin; Atatürk’ün Vagonu’nun Alsancak Garı’nın önünden kaldırılması ve ziyarete kapatılması sonrasında İzmir Büyükşehir Belediyesi, Konak Belediyesi ve Çiğli Belediyesi’nin Vagonun kendilerine verilmesi taleplerine olumlu yanıt verilmediği biliniyor.
Geçtiğimiz yıl Nisan ayında Almanya’da önemli bir araştırma enstitüsü olan SWP’de Sinem Adar ve Günter Seufert tarafından kaleme alınan “Türkiye’de Başkanlık Sisteminin İki Buçuk Yılı” başlıklı makaledeki “Başkanlık sisteminde bürokrasinin olağanüstü derecede siyasallaştırıldığı ve parti üyeliği ile bürokrasi arasındaki sınırların belirsizleştiği” ifadesini de hatırlamakta fayda var.
Sebebi ister mikro yönetim, ister bürokratik mecburiyet veya tarafsızlık ya da partizanlık olsun, eski istasyon binasının Karşıyaka’yı iyi tanıyan, ihtiyaçlarını bilen yetkililerin kendi aralarında profesyonelce tartışması sağlanmadan tahsis edilmesi yanlış oldu. Yerel meseleler ile ilgili tüm kararların merkezi yönetim ve yerel yönetim unsurları arasındaki iyi iletişimle, şeffaflıkla ve paydaşların onayıyla alındığı bir ülke olmak Türkiye’ye çok daha fazla fayda sağlar. Şimdilik bu noktadan oldukça uzakta gözüküyoruz.