Başka dergilerde de yazdım: Yahu kardeşim, Gogol’un Palto hikâyesini okumamışsan nasıl olur da ortalıkta hikâyeci olarak gezinirsin, diye.
Sonra buna bizden Sait Faik’i, Sevgi Soysal’ı, Haldun Taner’i, Orhan Duru’yu, Tarık Dursun K.’yı filan ekledim. Aynısının tıpkısını geçenlerde başka bir tür için de söyledim: Yahu, kardeşim, Montaigne’in, Tanpınar’ın, A. Camus’nun, Nurullah Ataç’ın, S. Birsel’in, Füsun Altıok’un, Memet Fuat’ın, Melih Cevdet Anday’ın filan denemelerini okumadan nereye böyle?
Öyle ya canım, yazar dediğin, yazdığı türde çok okumalı. O türde kendinden yıllar önce emek vermiş yazarları elinden geldiğince okumalı. Sözgelimi, şiir yazmaya “soyunmuşsanız” öncelikle dergilerde yayımlanan şiirleri tabii ki izlemelisiniz ama Divan ve Halk Edebiyatı şiirlerini de okumuş olmalısınız. Bir geleneğe, bir geçmişe yaslanmalı, kültürel besinden payınızı almalısınız. Yunus’u, Nâzım’ı, A. Haşim’i, Y. Kemal’i, A. İlhan’ı, bugün bile T. Uyar’ı, C. Süreya’yı, İlhan Berk’i, E. Cansever’i, filan bilmeden şair olunur mu?
Ben Montaigne’in Denemeler’iyle bir sınıf arkadaşımın önerisiyle 1972’de tanıştım. O kadar çok sevmiş olmalıyım ki, on-on beş kez okudum. Ezberimde çok yer etmiş olmalı, bugün bile hatırlar, arada bir “referans” gösteririm. Bazen Horatius’tan, bazen Lucretius’tan, bazen de -diyelim- Vergilius’tan ezbere birkaç dize okur, sözlerime dayanak yaparım. Doğrusu, deneme yazarı olarak bilinmek isterdim ama bence bu unvanı en çok hak eden, denemelerini hayranlık ve takdirle okuduğum Avram Ventura’dır. Ventura tam bir bilgedir. Denemeleri, öğreticiliğinin yanı sıra dilindeki duruluğu, ustaca kurgusu ve derinliğiyle her türlü övgünün üstündedir.
Montaigne’in yaşadığı dönem, Osmanlı’da Kanuni zamanına denk gelir. Kanuni’nin ordusu Viyana önlerinde savaşırken Montaigne bir taraftan sağlık sorunlarıyla uğraşıyor, diğer yandan yakınlarının okuması için Denemeler’ini yazıyordu. Osmanlı ordusu toprak alacak yerde keşke Montaigne’in sohbetine katılıp hayata daha geniş bakmayı öğrenseydi, diye düşünmüşümdür hep. Topraklar alınır ve kaybedilir, ama bilim, sanat, kültür öyle mi? Bilim, sanat ve kültür insanı daha bir insan yapar.
Montaigne, kendisiyle bile çelişmesinden korkmayan biri. Hem “Değiştirilemeyen bir düzen kötü bir düzendir” der, hem, “Bir düzeni yıkanlar, onun altında ilk kalanlar olur hep” der. Kum sancılarından çok çektiği için, “Miden iyi ciğerlerin sağlamsa kralların hazineleri bile daha fazla mutlu edemez seni” der. Krallarla kunduracıların aynı iştahla acıktıklarını, kendisine bir şey vermezlerse çok şey vermiş olacaklarını söyler.
Montaigne’e doyum olmaz. Onun Denemeler’ini okumamış olanlarla ne konuşacağımı bilemem. Susarım çoğu kez. Konuşacaksak okuyun lütfen.