İzmir’in güneyinde, dağların arasından süzülerek akan ve aktığı yeri dağlardan getirdiği bereketli topraklar ile dolduran bir dere varmış. Bu dereye insanlar “Akhilleon” demişler. Bölgenin devamlı deprem üretmesi ve fayların arasından sızan sıcak sular neticesinde bambaşka bir havası varmış. İzmir’in başka hiç bir yerine nasip olmayacak bu yeşillik içinde nar ağaçları bitmiş derenin kenarından ve insanlar çok sonraları burayı işte bu yüzden Narlıdere diye anmaya başlamışlar.
Sonradan “Ali Onbaşı Deresi” diye anılacak bu derenin suladığı topraklar ile yüzyıllar boyunca İzmir doymuş. Mandalinalar, narlar, erikler hep Narlıdere’den gelmiş. Bölgenin bereketli toprakları o kadar talep görmüş ki Venedikliler ve korsanlar yiyecek için dadanır olmuşlar. Şimdileri olmayan Yeni Kale bu nedenden dolayı kurulmuş.
Birinci Dünya Savaşında İngilizlerin İzmir’de topa tuttukları ve böylelikle şehri ve arkasındaki kasabaları aç bırakacaklarını düşündükleri bir yermiş.
Mübadele ile Rumlar gidip, Türkler gelince tapu kayıtlarında Tozlu yurt yazılmaya başlanmış. 1950 yılında Aşağıköy diye anılır olmuş bu bahçelerin arasındaki yer. İzmir ve Türkiye büyürken, bu harika ova sulanabilsin diye Balçova Barajı yapılır. Ama patronların ucuz işçiler için göçe ihtiyacı olunca, şehrin nüfusu birden patlar. Böylelikle sulama için yapılan baraj suları, filtre bile edilemeden şebeke suyuna eklenir. Nüfus arttıkça meyve bahçelerini sulayacak su bulunmaz. Çiftçiler bahçelerindeki kuyuları daha derine indirir, onlar derine indirmeye başlayınca zamanla tatlı su yerine deniz suyu gelir. 1990ların başında artık Narlıdere pek narlı değildir.
Üstüne Çeşme otobanı devreye girer; egzoz gazı kirliliği, aflatoksinler derken verim iyice düşer ve Narlıdere hakkında imarlaşma söylentileri çıkmaya başlamıştır. Senelerce süren bu verimsizleştirme en nihayetinde çiftçilerin “tarlalarımızı satalım, gelir elde edelim” noktasına gelmesini sağlar.
Bugünlerde bu sesler artmış durumda. Belli ki Narlidere imara açılacak ve katlarca bina Çeşme otobanının deniz tarafına yapılmaya başlanacak. Bu yazıyı yazmak benim için bir tarihi zorunluluktur. Bayraklı imara açılırken orada değildim, buna mani olmak için bir şeyler yapamadım ama şimdi yapıyorum, Narlıdere’nin altının Bayraklı’dan bile kötü olduğunu söylüyor jeologlar. Fay hatlarından, jeotermal yapıdan bahsediyorlar. Bugün imara açılacak Narlıdere, yarın değil, sonraki gün değil ama mutlaka bir gün Bayraklı’da yaşadığımız felaketin aynını yaşatacak. Bugün beş metre kare toprağımız yok diye karşı çıktığımız düşünülse de biz İzmir’i, İzmir’in insanını seven onların acı çekmemesi için şimdiden şerh düşmek isteyen insanlarız. Bizden önceki nesillerin bizi umursamadığı gibi, bizden sonraki nesilleri umursamazsak bu şehirde akıtılan gözyaşlarını nasıl dindirebiliriz?
Narlıdere’nin kamulaştırılmaya ihtiyacı var, Narlıdere’nin artık verimsizleşmiş toprağının bir kent ormanı olmasına ihtiyaç var. Narlıdere’nin elbet bir gün içinde yaşayacakları öldürecek binalara ihtiyacı yok. Bize bu acıları yaşatmayın. Sizlere Bayraklı depreminde arkadaşlarını, dostlarını kaybetmiş birisi olarak yalvarıyorum.