Göztepe-Altay maçında statta 19 bin Göztepeli, bin de Altaylı olmak üzere 20 bin kişi vardı. Çok büyük bir facianın eşiğinden dönüldü.
İzmir Valisi Sayın Yavuz Selim Koşger, çıkan olaylardan sonra yaptığı açıklamada, “…bu hadisenin münferit olduğunu değerlendiriyoruz” ifadesini kullandı.
Kusura bakmayın Sayın Valim, bu hadise münferit falan değil.
Stada girerken bozuk paralara, çakmaklara, pet su şişelerine bile elkonulurken, işaret fişeğinin deplasman tribününe sokulması organize bir iştir. Nitekim kamera kayıtları incelenmiş ve bizzat valilik işaret fişeğinin stada sokulmasının organize bir eylem olduğunu resmî açıklamasına almıştır. Resmî açıklamada, “Tribünde ise suç unsuru malzemeleri kullanan D.D., E.Y ve K.E.'nin organize şekilde suçu gerçekleştirdiği anlaşılmış olup, olayla ilgili toplam 21 şahıs yakalanarak haklarında gerekli adlî işlemler başlatılmıştır.” ifadeleri kullanılmıştır.
Sayın Valim, yaşananları ‘münferit bir olay’ deyip geçiştiremezsiniz.
Özel güvenlik ve emniyet güçlerine rağmen bir fanatik sahaya girip, korner direğini söküp, 80 metre depar atıp kalecinin kafasında iki kez vurarak sopayı kırıyorsa o zaman büyük bir güvenlik sorunu var demektir.
Kaldı ki bu maçta olay çıkma riskinin büyük olduğunu emniyet güçleri biliyordu. İki hafta önce oynanan Göztepe-Bucaspor kupa maçından sonra bu konuda İzmir Emniyeti endişeliydi, hatta İzmir İl Güvenlik Kurulu hafta başında karşılaşmaya Altay taraftarlarının alınmayacağını açıkladı.
Ancak siz attığınız bir tweetle İl Güvenlik Kurulu’nun kararını boşa düşürdünüz ve maça Altay taraftarlarının da alınacağını yazdınız: "Hafta sonu oynanacak Göztepe-Altay futbol maçının 'Deplasman takımının taraftarı olmaksızın oynanması' teklifi valiliğimce uygun görülmemiştir. Göztepe-Altay maçına her iki takımın taraftarları serbestçe girebileceklerdir. Sportmence ve centilmence bir maç olmasını diliyorum…"
İzmir’i, İzmir kulüplerini, camialarını, taraftar yapılarını bilmeyen, tanımayan ‘futbol romantikleri’ de bu kararınızı ayakta alkışladı, hatta sizi bu konuda teşvik etti.
Sayın Valim, İzmir kulüplerinin her biri 100 yıllık gelenekleri olan ve taraftarları arasında ciddi husumetler bulunan yapılar. Geçtiğimiz yıllarda bu yüzden gencecik insanlar can verdi, yaralandı. Birçok ailenin canı yandı.
Keşke Türkiye’yi İsviçre sanan romantiklere ve idealist duyarlılığı kasanlara değil de İl Güvenlik Kurulu’nun uyarısına kulak verseydiniz. Şimdi sizden beklentimiz bu güvenlik zafiyetinin üzerine kararlılıkla gitmeniz.
YANIT BEKLEYEN SORULAR
Önemli bir diğer konu ise İzmir Emniyeti’nin, Göztepe’nin ve çalıştığı özel güvenlik şirketi DFT Grup’un gösterdiği zafiyet. Bazı sorularımız var yanıt bekleyen…
Umarım İzmir Emniyeti, Göztepe Kulübü ve DFT Grup’tan da doyurucu bir açıklama gelir.
- Emniyet güçlerinin Sayın Vali’nin olurundan sonra maç için güvenlik tedbirlerini çok daha sıkı alması gerekmez miydi?
- Sayın Vali’nin kararından sonra bir provokasyon olacağı ihtimali neden değerlendirilmedi?
- O işaret fişeği ve çok sayıda patlayıcı Altay tribünlerine nasıl girdi? (Bu sorunun cevabını aldık. Burada da hem Göztepe Kulübü hem de özel ambulans şirketi ile ilgili büyük bir güvenlik problemi olduğu ortaya çıktı.)
- Bu ambulans şoförlerini kim ayarladı? Para ile mi satın alındılar? Öyle ise işin arkasında kimler var?
- Altaylı taraftarların büyük bölümü neden stada maç başladıktan sonra giriş yaptı?
- Altaylı taraftarlar aramadan geçirilmeden mi stada alındı?
- Göztepe Kulübü’nün çalıştığı özel güvenlik şirketi DFT Grup güvenlik firmasının görevli sayısı bu maç için kaç kişi öngörüldü, kaçı görevdeydi?
- Taraftarın sahaya girmemesi için özel güvenlik ve emniyet güçleri sırtları sahaya dönük görev yapar ve alt sırada yer alırlar. Nasıl oluyor da sahaya giren fanatik bu çemberden geçiyor? Korner direğini söküyor, 80 metre koşuyor, kalecinin kafasına iki kez vuruyor, sopayı kırıyor. Ve saldırganı güvenlik değil Altaylı futbolcular engelliyor.
Sonuçta olan İzmir’e ve zaten gerileme içinde olan İzmir futboluna oldu. Camialar arasındaki husumetler bilendi, düşmanlıklar körüklendi. Futbol Federasyonu soruşturma başlattı. Bu tip olaylar İzmir’in dışında her yerde yaşanıyor. Galatasaray Fenerbahçe Stadı’nda mahsur kalırken, İnönü Stadı’nda koltuklar havada uçuşurken, Ankara’da, Bursa’da, Trabzon’da benzer olaylar yaşanırken, statların adına ‘Arena’ ismi verilirken ses etmeyenler konu İzmir olunca ellerini ovuşturuyor.
Ne yazık ki İzmirli ve iyi bir Göztepeli olarak tanıdığımız Yılmaz Özdil bile iki kulübün küme düşürülmesi gerektiğini yazdı. İzmir düşmanlarının bu çıkışlarını bekliyorduk ama Özdil’den böyle bir önerinin gelmesine gerçekten üzüldüm.
Şimdi önemli bir görev de Altay ve Göztepe’nin tribün liderlerine düşüyor.
Sevgili dostlar, bu meselenin kan davasına dönüşmemesi, yeni gerginliklere ve çatışmalara yol açmaması için bir an önce bir araya gelerek ortak açıklama yapın. Tribünlerden fanatizmi söküp atmak için el ele verin, insan yaşamına kast eden hiçbir caniyi ne Altaylı ne Göztepeli olarak kabul etmediğinizi açıklayın.
Altay’ın büyüklüğüne, Göztepe’nin şanına yakışır liderler olduğunuzu gösterin bize…
GAZETECİLİK FARKI
Maç gecesi İzmir basınının sağduyulu habercilik anlayışı olumsuz pek çok olayın da önüne geçti. Bu açıdan spor muhabiri ve spor yazarı kardeşlerimi, arkadaşlarımı ve ağabeylerimi verdikleri gazetecilik dersinden dolayı kutluyorum.
Maçta olaylar başladıktan hemen sonra son derece çarpıcı fotoğraflar çeken Anadolu Ajansı, Demirören Haber Ajansı, İhlas Haber Ajansı ve yerel basının emekçileri bu görüntüleri sosyal medyalarından paylaşmadı. Sürekli gelen yalan yanlış bilgilere itibar etmedi, hiçbir haberi teyit ettirmeden yayınlamadı. Kitleyi tahrik edecek haberlerden uzak durdu.
İşte gerçek gazeteci ile üç beş beğeni fazla almak için her türlü yalana itibar eden sosyal medya şarlatanları arasındaki fark bu. Spor muhabiri olarak mesleğe adımını atmış biri olarak camiamla gurur duydum.