Bir gece ansızın gelebilirim, yarın orada namaz kılarız, herkes ayağını denk alsın, asarım, keserim, heeeyt…
Bazı mahallelerde böyle konuşan olabilir. 85 milyon nüfusta aklı başında adam da çıkar, uçuk insan da.. Halim selim adamdan kabadayıya kadar her çeşit insan bulunur. Önemli olan bu kişilerin toplum içindeki oranıdır.
Medya, toplum ortalamasının dışında olan aykırı durumları değerlendirir. Genel kural şudur, köpeğin insanı ısırması haber olmaz, insanın köpeği ısırması haber olur. Bu kural da değişse faydalı olacak, zira hayvan düşmanı medya kuruluşları veya “yandaşlar”, her ısırılan adamı haber yaparak ünlendi. Vatandaşı ısıran, ona silah çekip vuran kişiler iktidar yanlısı ise görmezden gelindi. Beş ton uyuşturucu konteyneri yakalandığı zaman, ben sipariş vermedim yanlış yollamışlar diyenlere hak verildi. Daha neler, neler?
Adaletin olmadığı, kabadayılığın, hortumculuğun yandaşlıkla eşleştiği, bütünleştiği bir ortamda sokakta güçlü olan haklı sayılır. Aracını hatalı kullanan birisini uyardığınız zaman, önünüzü keser, arkadaşıyla birlik olur sizi sopayla döver. Zira onun lideri yandaşı olmayanı dışladığı gibi, kendine muhalefet edeni de düşman ve hain ilan etme özgürlüğünü kendisinde bulabilir.
Ülke içinde gittikçe gerilen ortam, çaresizliğin bir işaretidir. Kendi geçimini sağlayamayan sayısı az değil. Ancak evinin yani ailesinin geçimini sağlayamayan kişilerin çocuğuna defter kalem, lastik ayakkabı alamayan babaların kendi yaşamına son verdiğine üzülerek tanık oluruz, olduk da.
İçinde sevgi ve merhamet olmayan insanlar vardır. Özellikle para düşkünü olanlar, fikri ile değil, parası ile övünenler, hedefi salt para kazanmak olanların bu dünyaya sevgi ve barışı getirebilme şansı yoktur ve olamaz.
Oysa dünya ortalamasında, elindekiyle yetinenlerin barış içinde mutlu yaşadıklarına tanığız. Parasının hesabını bilmeyenlerin ise ne aile anlayışının ne de toplumsal yaklaşımının ahlaki temeli yoktur. “Büyük sermaye” dünyayı ve ülkeleri yönetir. Dünya egemen güçlerin hedeflediği bir sistem doğrultusunda gidebilir. Bu ortamda hırsız, fırsatçı, yetkisini kötüye kullanan, uyuşturucu satıcılarıyla iç içe, mafya ile kol kola girenler yetkili durumda olabilirler. Ancak gelecek, hırsızların, katillerin değil, ülkesinde barış ve huzur içinde yaşamak isteyenlerin, komşularıyla iyi ilişkiler içinde olmayı isteyenlerin kuracağı bir aydınlık gelecek olacaktır.
Orta doğu ülkelerini terör eylemleri ile yönlendirmeyi on yıllardır alışkanlık haline getiren bir anlayış var. Türkiye dışında kalan Orta Doğu ülkelerinin rejimleri otoriter. Türkiye’de ise, kimsenin görüşüne başvurmayan bir yapı var. Bunlar monşer denerek dışlanan dışişlerinin uzman kadroları yerine, atama ile gelen bir grup danışman. Kuşkusuz bazı konularda bilgileri vardır ama, uluslararası politika deneyimleri belli değil, dış politika için dayandıkları bilgiler de meçhul. “Sultan Abdulhamit 33 sene gram yer kaybetmeden Osmanlıyı yönetti” diyen Erdoğan’a bilgi verenler bunlar. Sultan Abdülhamit döneminde, 1 gram yer kaybedilmedi, Tunus’tan Mısır’a, Bulgaristan’dan Batum’a, Kıbrıs’tan Karadağ’a kadar bir buçuk milyon metrekare yer kaybedildi... Nerede ise Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzölçümünün iki katı.
Osmanlı’nın eksiklerini görmeden hainlerini aklamaya ve arkasına saklanmaya çalışanların çabası boşunadır. Amerikan eğitimli Miçotakis ile Ege’de planlanan oyunlar, iki yakanın halkını ateş altında bırakarak yıkıma ve yoksulluğa, yıllar boyu sürecek bir kin ve nefreti körüklemeye yöneliktir. İzmir’i hatırlayın diye tehdit etmek yerine, Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Atatürk’ün, Venizelos tarafından 1934 yılında Barış alanında Nobel’e aday göstermesini hatırlamak, hatırlatmak ve ona uygun hareket etmek daha yararlı olacaktır.
Halklar barışı kurmak ve korumakta 100 yıldır başarılı olmuşsa, bunun tarihsel bir nedeni de vardır. Bunu Arap kültürünü Türkiye’ye aşılamaya çalışan Amerika’nın Orta Doğu Masasının şeflerinin anlaması mümkün değildir. Onlar sadece savaştırmayı, iç çatışmayı ve pertole çökmeyi bilir. Bunu göz ardı etmeyelim.